The Crucible (Cadı Kazanı)

Yönetmen: Nicholas Hytner
Senaryo: Arthur Miller
Yapım Yılı: 1996, ABD
Oyuncular: Joan Allen, Rachael Bella, Bruce Davison, Daniel Day-Lewis, Karron Graves, Winona Ryder, Paul Scofield, Rob Campbell, Jeffrey Jones, Peter Vaughan

Arthur Miller’ın aynı adlı eserinden sinemaya aktarılan The Crucible 17. yüzyılda Salem kasabasında geçen bir intikam hikayesi. İntikamın baş rol oyuncusu Abigail Williams (Winona Ryder), John Proctor (Daniel Day-Lewis) ile yaşadığı yasak aşkın tutkusundan kurtulmakta zorluk çeken bir genç kızdır. Hikaye onun ve arkadaşlarının ormanda yaptıkları dansın çocuklar üzerindeki olumsuz etkisi (histeri) ile başlar. Yasak olan bir davranışı, yani dans etmeyi, gerçekleştiren ve yakalanan bir grup küçük kız tam anlamıyla toplu bir histeri krizi içerisindedir artık. Bazen kendi istekleri ile bazı durumlarda ise Abigail’in tehditlerine uyarak kasabada sevmedikleri pek çok insanı cadılıkla suçlarlar ve kasabaya gelen dini – hukuk heyeti bir kere cezalandırmaya başladığında artık duramayacaktır.

Bu hikaye, aslında sadece 17. yüzyıla ya da daha eskiye ait bir cadı avını anlatmıyor. İnsanların baskı ve korku altında ne kadar kötüleşebileceklerine ve itaat, uyguculuk (conformity) gibi kavramların ne kadar güçlü olabileceğine iyi bir örnek. Tarihin her noktasında farklı başıklar ve amaçlar altında cadı avları yapılmıştır ve maalesef bundan sonra da yapılacaktır. The Crucible hem bu mekanizmanın nasıl çalıştığını gayet güzel özetliyor, hem de bu baskıya direnmenin yolları hakkında ipuçları veriyor. Zaman zaman arşivden çıkarıp yeniden izlemek isteyeceğiniz bir film.

Filmde, John Proctor rolündeki Daniel Day-Lewis’in muhteşem performansına hayran kalacaksınız.

Salem’de yaşanan Cadı Avı histerisi ile ilgili diğer kaynaklar:
http://www.nationalgeographic.com/salem/
http://www.essortment.com/all/salemwitchhunt_rkto.htm
http://www.gendercide.org/case_witchhunts.html
http://departments.kings.edu/womens_history/witch/
http://en.wikipedia.org/wiki/Witch-hunt

Vicky Cristina Barcelona

Yönetmen: Woody Allen
Senaryo: Woody Allen
Yapım Yılı: 2008, İspanya – ABD
Oyuncular: Rebecca Hall, Scarlett Johansson, Javier Bardem, Penelope Cruz, Christopher Even Welch (anlatıcı), Chris Messina, Patricia Clarkson, Kevin Dunn, Julio Perillan, Juan Queseda, Richard Salom, Manel Barcelo, Josep Maria Domenech, Emilio de Benito, Maurice Sonnerberg.

Amerika’lı iki arkadaşın, Vicky (Rebecca Hall) ve Cristina (Scarlett Johansson)’nın, Barselona tatilinin anlatıldığı film sıcak, romantik, neşeli bir aşk hikayesi şekline bürünüyor. Bu ikilinin tanıştığı ve etkilendiği Juan Antonio Gonzalo (Javier Bardem) hayatın anlamını keşfettiğine dair inancı olan bohem bir ressam. İlk tanışmaları da belki bu bohemliğin verdiği rahatlıkla gerçekleşiyor. Juan Antonio her iki genç kadından da etkileniyor ve bunu da saklamıyor; ancak eski eşi Maria Elena (Penelope Cruz) ortaya çıkınca işler biraz sarpa sarıyor…

Vicky ile Cristina birbirlerine – en azından başlarda – pek benzemiyorlar. Vicky ne kadar kuralcı ve emniyetçiyse, Cristina da o kadar serbest ve delidolu. Ancak bu delidoluluk Cristina’nın önemli bir açmazı da aynı zamanda; hayatın ve aşkın anlamını arayan ve bulmamak için de özel gayret gösteren bir genç kadını izliyoruz. Anlamı bulamamak onun için bir sorundan ziyade, yeni denemeler, yeni hayatlar ve yeni aşklar için bir başlangıç noktası. Kuralcı Vicky ise nişanlılıktan evliliğe doğru kararlı adımlarla giderken aslında isteğinin bu olmadığını da gayet iyi biliyor. Film, bu çaresizlikler anlatma açısından oldukça başarılı; Javier Bardem ve Penelope Cruz her zamanki gibi üstün performansları ile dikkati çekiyor. Benim eksik bulduğum yerlerden birisi Maria Elena’nın hikayesine yeterince yer verilmemesiydi. Bu renkli ve tuhaf kadını biraz daha irdelemek sanki iyi olurmuş diye düşündüm; ikinci ama ilki kadar önemli olmayan eksiklik ise filme adını veren Barselona’nın güzelliklerinin çok kısıtlı olmasıydı. Gerçi olduğu kadarı bile sizi büyülemeye yetiyor ama belki daha farklı mekan çekimleri de filmde olabilirmiş. Arşivinizde bulunması gereken bir film.

Twilight – Alacakaranlık

Yönetmen: Catherine Harwicke
Senaryo: Melissa Rosenberg ve Stephenie Meyer (Kitap)
Yapım Yılı: 2008, ABD
Oyuncular: Kristen Stewart, José Zúñiga, Billy Burke, Robert Pattinson, Kellan Lutz, Ned Bellamy, Elizabeth Reaser, Sarah Clarke, Peter Facinelli, Cam Gigandet, Nikki Reed, Michael Welch, Justin Chon, Jackson Rathbone, Rachelle Lefevre, Stephenie Meyer, Taylor Lautner, Christian Serratos, Ashley Greene, Anna Kendrick, Matt Bushell, Brianna Womick, Gil Birmingham, Gavin Bristol, Trish Egan, Katie Powers, Ayanna Berkshire, Catherine Grimme, Sean Mcgrath, Hunter Jackson, Alexander Mendeluk, Bryce Flint-sommerville, Solomon Trimble, Gregory Tyree Boyce, Edi Gathegi

Bir Vampir filmi hayal edin ve bu filmin içinde vampirlere özgü her şeyi çıkarın (keskin ve uzun köpekdişleri dahil); elde ettiğiniz film Twilight (Alacakaranlık) olacaktır. Cullen ailesinin vejeteryan olmasının ilginçliği ve cinsellik olmadan da aşk olur metaforları dışında oldukça sıradan bir kovalamaca hikayesi. Oyuncuların performansları (özellikle baba rolündeki Billy Burke) vasatı aşamıyor. Diğer insanlara göre biraz daha soluk olması düşülen vampir ailesi o kadar tuhaf ve yapay bir deri rengine sahip ki, kasabadakiler nasıl oluyor da şaşırmıyorlar diye siz şaşırıyorsunuz. Kitabını okumadığım için hikayenin orjinaline ne kadar sadık kalındığını bilmiyorum ancak bence seyretmek için TV kanallarında boy göstermesini bekleyebilirsiniz.

IMDB Sayfası

A.R.O.G.

Yönetmen: Ali Taner Baltacı – Cem Yılmaz
Senaryo: Cem Yılmaz
Oyuncular: Cem Yılmaz, Özge Özberk, Zafer Algöz, Nil Karaibrahimgil, Özkan Uğur, Ozan Güven, Hasan Kaçan, Ethel Mulinas Araf, Charles Carroll, Rıdvan Dilmen, Metin Keçeci, Raimundo Querido.
Yapım Yılı: 2008

G.O.R.A.nın devam filmi niteliğinde olan A.R.O.G. tam anlamıyla bir hayal kırıklığı. Teknik açıdan ya da oyuncuların genel performansı düşünüldüğünde bu değerlendirme belki çok haksız görülebilir ancak filmin herhangi bir derinliği ya da lgi çekici bir senaryosu maalesef yok. Bildik klişeler, eski filmlere göndermeler ve yine oldukça tanıdık espiriler eşliğinde süren film özellikle final sahnesi ile tam bir hayal kırıklığı. Basında A.R.O.G. filminin diğer filmlerden fazlasıyla esinlenmiş olduğu iddiası ortaya atıldı ama benim takip ettiğim kadarıyla hiç kimse final sahnesindeki esinlenmenin etik kuralları biraz aştığını fark etmedi. İyiler ve kötüler arasındaki futbol karşılaşması yıllar önce Nike firması tarafından kullanıldı. Filmde bu sahnenin içine Rıdvan Dilmen’i koymak dışında pek bir orijinallik göze çarpmıyor maalesef. Rahatsız edici bir benzerlik var.

Kuvvetli kadronun da iyi kullanılamadığını düşünenlerdenim. Cem Yılmaz filmde o kadar çok oynamak istemiş ki diğer oyuncular sadece fonda duruyor gibi bir izlenim ediniyorsunuz. Bir Pazar günü evde seyretmek için hoş bir film ama onun dışında vasatı aşamıyor.

A.R.O.G. Resmi İnternet Sitesi
IMDB Sayfası

Cem Yılmaz’ın esinlendiği Nike reklamı:

Nike – Good and Evil

Issız Adam

Sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün.

Çağan Irmak, bu filminde sonu yine pek de beklenildiği gibi bitmeyen – iyi ki de öyle olan – bir aşk hikayesini, Ada ile Alper’in hikayesini anlatıyor bizlere. Filmin kendisi kadar müziklerinin de konuşulduğu Issız Adam mutlaka seyredilmesi gereken bir film. Filmle ilgili yapılan bazı eleştiriler özellikle kullanılan müzikler üzerinde yoğunlaştı. Eleştiri sahipleri, Çağan Irmak’ın Türk seyircisinin kalbine giden yolu bulduğunu ve bunun için de eski şarkıları kullandığını söylediler ancak herkesin de bildiği gibi bu şarkılar onlarca yıldır orada duruyorlardı zaten. Bütün bu şarkılar hem onları dinlemek isteyenlere hem de kendi eserlerinde kullanmak isteyenlere ulaşmak için hazır olarak duruyorlardı. Bu nedenle Çağan Irmak’ın popülist bir kolaycılığa kaçtığını düşünmüyorum aksine şarkı seçimlerini çok zekice ve yerinde buluyorum.

Alper rolündeki Cemal Hünal’in ve Ada rolündeki Melis Birkan’ın performansları övgüye değer. Abartısız, doğal, yumuşak oyunları seyredeleri kendisine çekiyor. İlk tanışma ve telefon numarası verme sahnelerindeki kolaycılığı hesaba katmazsak senaryosu oldukça ilginç ve sıradışı. İnsan varoluşunun iki önemli ve çatışan kaygısını, bağlılığı ve özgürlüğü işleyen hikayesi bize de acaba hangisi daha iyi sorusunu düşündürtüyor. Özgürlük ya da bağlılık biraradayken olur mu olmaz mı diye düşünüyorsanız bu filmi izlemenizde fayda var.

İzlerken – daha doğrusu bittiğinde – biraz yarım kalmış hissi uyandırsa da kesinlikle harika bir film.

Yönetmen: Çağan Irmak
Senaryo: Çağan Irmak
Yapım yılı: 2008

Issız Adam Resmi İnternet Sitesi
IMDB Sayfası