The Unbearable Lightness of Being (Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği)

Yönetmen: Philip Kaufman
Senaryo:
Milan Kundera (roman) ve Jean Claude Carriere
Yapım Yılı:
1988, ABD
Oyuncular:
Daniel Day-Lewis, Juliette Binoche, Lena Olin, Derek de Lint, Erland Josephson, Pavel Landovsky, Donald Moffat, Daniel Olbrychski, Stellan Skarsgard, Tomasz Borkowy, Bruce Myers, Pavel Slaby, Pascale Kalensky, Jacques Ciron, Anne Lonnberg

İki kadın ve bir adam hikayesi sinema için çok yeni ya da sıradışı sayılmaz. Ancak Milan Kundera‘nın aynı adlı eserinden beyazperdeye aktarılan Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, DVD’sinin kapağında aktarıldığı gibi “Paris’te Son Tango’dan beri yapılan en erotik film” özelliği dışında da çok şeye sahip. Hatta, 1988’de sinemalarda gösterildiği zaman da, hikayesinden çok erotizmi ilgi çekmişti. Bu, çok doğal olmakla birlikte, biraz haksızlık olarak da düşünülebilir.

Tomas (Daniel Day-Lewis), varoluşunu hafife alan, kadınlardan hoşlanan ve günlük yaşayan bir beyin cerrahıdır. Prag’da yaşayan Tomas’ın arası kadınlarla hep iyidir ve bundan da çok hoşlanır. Uzun süreli sayılabilecek tek ilişkisi Sabina (Lena Olin) da olan bitene razı ve benzer özelliklere sahip bir kadın olarak dikkati çekiyor. Ancak daha sonra ortaya çıkan ve Tomas’ı evliliğe bile ikna edecek kadar “naif” olan Tereza (Juliette Binoche) ile birlikte ilişkiler olduğunda daha da karmaşık bir hale gelir. Bütün bu aşk hikayeleri ve cinsellik arasında 1968 yılında SSCB’nin Prag’ı işgali ile her şey bir anda değişir…

Tomas, bana Albert Camus’yü ve onun karakterlerini fazlasıyla hatırlatıyor. Varolmanın manasız (absurd) yanını keşfetmiş bir hali olan Tomas için hayatındaki hemen her şey çok hafitir. Başarılı bir beyin cerrahı olması ya da daha sonradan onun başını belaya sokacak politik yazılarına rağmen, sadece varolmanın keyfini sürmeye çalışan bir adam görüntüsünde. Bunları yapan Tomas’ı, bencillikle ya da vurdumduymazlıkla suçlayamayız. Tersine sadece kendi varoluşuna değil diğerlerine de aynı saygıyı (ya da anlayışı) gösteren bir model gibi görünüyor. SSCB işgali sırasındaki tavrı ise hem Sartre hem de Camus etkisinde bir seçim – özgürlük uğraşı gibi. Filmin süpriz sonu ise çok çok başarılı.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, sadece konusu ile değil aynı zamanda oyuncuların ortalamanın çok üzerindeki performansıyla arşivinizde bulunması gereken bir film.