Tom Robbins – Parfümün Dansı

1985, Ayrıntı Yayınları, 366 s.
Çeviren: Belkıs Çorakçı Dişbudak

Ölümsüzlük, insanlar varolduğunda beri en büyük özlemlerden birisi olmuştur. Bu nedenle de edebiyattan sinemaya kadar pek çok alanda ölümsüzlük çabasının anlatıldığı hikayelere rastlarız. Tom Robbins‘in Parfümün Dansı (orj., Jitterbug Perfume) romanı da bu konudaki kitaplardan bir tanesi.

Roman, iki ayrı zamanda ve 3 temel yerde geçiyor: Seattle, Paris ve New Orleans. Bu 3 yerdeki kahramanların ortak noktası bir parfüm yaratmak. Daha doğrusu farklı bir parfürm yaratmak. Sıradışı garson kız Priscilla bu çaba için yolculuğuna Seattle’da başlarken, Paris’de ünlü parfümcüler Claude LeFever ve Marcel LeFever parfüm endüstrisinin en önemli isimlerindendir. New Orleans’da ise onlar kadar ünlü olmayan V’lu ve Madam Devalier vardır. Aynı zaman dilimi içerisinde kendi yollarında hareket eden (ve kuşkusuz bu yollar kesişmeye adaydır) gruba ek olarak tarihi bir kahraman da romana dahil olur. Kudretli ama kaçak Kral Alobar, köpeği Mink ve en çok sevdiği karıları Alma, Wren ve son olarak da Kudra romana hayat veren diğer canlılardır. Kral Alobar, romanın kuşkusuz en sıradışı isimlerinden birisi. Kendi tanımlamasıyla “bireycilik”, psikolojik tanmıyla da “otantiklik” peşinden gitmeye çalışan Alobar’ın en büyük amacı varoluşun yeni baştan düzenlenebileceğini ispat etmektir. Bunun için de Bandaloop rahiplerine ulaşmaya çalışan Kral’a bu yolculuğunda Kudra ve zaman zaman da arsız Pan eşlik etmektedir. Pagan Tanrı Pan’ın romanda ayrı bir hikayesi var ve bu hikaye her ne kadar ana konunun biraz dışında görünse de oldukça etkileyici ve kesinlikle çok iyi düşünülmüş.

Parfümün Dansı, koku duyumu ve bellek gibi konularda günümüz psikoloji biliminin bulgularına paralel bilgiler sunuyor. Ancak tabii ki romanın asıl önemi ölümsüzlük ve varoluş kavramlarını işleyiş tarzı. Ölüme bir isyan olarak algılanmamalı bu kitap, ondan daha çok varoluşun nedenini ve değiştirilip değiştirilemeyeceğini sorgulayan bir kitap.

Tom Robbins‘in oldukça esprili bir dili var. Özellikle kurduğu analojiler ya da betimlemeler çok hoş. Cümleyi tek olarak aldığınızda çok sırıtabilecek ifadeler hikayenin içinde çok doğallarmış gibi görünüyor. Baştan sonra iyi kurgulanmış, sürükleyici bir roman ama özellikle kullandığı dil ve temiz çevirisi ile dikkat çekiyor. Doğru zamanda okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda okuduğum en iyi kurgulardan birisi.