Source Code

Yönetmen: Duncan Jones
Senaryo: Ben Ripley
Yapım Yılı: 2011, ABD
Türkçe Adı: Yaşam Şifresi
Oynayanlar: Jake Gyllenhaal, Michelle Monaghan, Vera Farmiga, Jeffrey Wright, Michael Arden, Cas Anvar, Russell Peters, Brent Skagford, Craig Thomas, Gordon Masten, Susan Bain, Paula Jean Hixson, Lincoln Ward, Kyle Gatehouse, Albert Kwan

Türkçe’ye Yaşam Şifresi adı ile çevrilen Source Code bir alternatif gerçeklik filmi. Afganistan’dan görev yaparken düşen helikopterin içinde hayatını kaybeden Colter Stevens (Jake Gyllenhaal) kendisini bir tren yolculuğunda başka bir kimlikle ve başka bir beden içerisinde bulur. 8 dakika sürecek olan ve trendeki bombanın patlamasıyla sona erecek bu yolculuk filmin temel konusunu oluşturuyor. Kısa süreli belleğin 8 dakika işlevini sürdürmesine dayanarak, trendeki kurbanlardan birisi ile bağ kuran Colter Stevens’in amacı bomba patlamadan önce bombacının kimliğini açığa çıkarmak ve bu sayede binlerce insanın ölümüne neden olacak ikinci büyük patlamayı engellemektir. Bu, tahmin edilebileceği gibi, hiç de kolay olmayacaktır.

Source Code, son yıllarda sıklıkla karşımıza çıkan alternatif gerçeklik, paralel evrenler, zaman algısı vb. konuların güzel bir karışımı olarak tasarlanmış. Doğal olarak kuramın fiziksel / matematiksel ayrıntılarına girmeseler de, bellek içerinde yolculuk fikri oldukça iyi. Colter Stevens, bir daha eskisi gibi dünyada olamayacağını da fark ettiği için bu alternatif gerçeklik içerisinde yaşamanın yollarını aramaktadır. Genel olarak gerçekliğin değişip değişemeyeceği, neyin gerçek neyin ilüzyon olduğu, zaman dediğimiz kavramın hangi boyutlara sahip olduğu gibi tartışmalar inceden işleniyor filmin içinde. Kavramların sadece tek bir olay ve tek ana kahraman üzerinde yoğunlaşması filmin tek zayıf yönü; alternatif gerçekliğin herkesi etkileyeceğini biliyoruz ancak filmde bu kısım pek işlen(e)memiş. Ancak yine de yüksek temposu ve ilginç senaryosu ile ortalamanın üzerinde bir film.

IMDB Sayfası

John Carter

Yönetmen: Andrew Stanton
Senaryo: Andrew Stanton, Mark Andrews
Yapım Yılı: 2012, ABD
Oynayanlar: Taylor Kitsch, Lynn Collins, Willem Dafoe, Samantha Morton, Thomas Haden Church, Mark Strong, Ciaran Hinds, Dominic West, James Purefoy, Bryan Cranston, Polly Walker, Daryl Sabara, Arkie Reece, Davood Ghadami, Pippa Nixon

Och ohem octei wies Barsoom.

Yukarıdaki cümle John Carter’ı, Amerikan İç Savaşındaki yolculuğundan ve altın madeni arayışından alıp doğru Kızıl Gezegene, Mars’a götürecektir. Şanssızlık bu ya, orada da bir iç savaşın tam göbeğine düşecektir.

Tipik bir fantastik bilim kurgu ile karşı karşıyayız. Avatar‘dan, Stargate’e kadar pek çok filmden örnekleri içinde barındıran John Carter, yine de hatasız teknik efektleri ve yüksek temposu ile ortalamanın üzerinde bir bilimkurgu filmi.

Dev yeşil yaratıklar (Tharks) oldukça sevimliler. Hemen her bilimkurgu filminde olduğu gibi birbirleri ile savaşan iyiler (Helium, mavi kuvvetler) ve kötüler (Zodanga, kırmızı kuvvetler) var. Kahramanımızın iyilerin yanında yer almasını garantilemek için bir de Prensesimiz (Dejah Thoris) bulunuyor. Her şey kitabına uygun olunca John Carter, her ne kadar altın madenine yeniden dönmek istese de kendisini bu savaşın içinde buluyor. Bu açılardan bakıldığında genel hikayede çok farklı, yaratıcı, sıradışı bir şey olduğunu söylemek zor. Avatar‘da olan felsefik tartışmaların, John Carter için geçerli olduğunu söylemek zor olacak. Ancak yine de hoş vakit geçirmek için fena bir film değil. En azından efektler ve makyaj seyredilmeye değer.

IMDB Sayfası

Mr. Nobody

Yönetmen: Jaco Van Dormael
Senaryo: Jaco Van Dormael
Yapım Yılı: 2009, Kanada, Belçika, Fransa, Almanya
Oynayanlar: Jared Leto, Sarah Polley, Diane Kruger, Linh Dan Pham, Rhys Ifans, Natasha Little, Toby Regbo, Juno Temple, Clare Stone, Thomas Byrne, Audrey Giacomini, Laura Brumagne, Allan Corduner, Daniel Mays, Michael Riley

Nothing is real, everything is possible.
(Hiçbir şey gerçek değildir, her şey olasıdır.)

Nemo 9 yaşındayken (Thomas Byrne) anne ve babası boşanmaya karar verir. Hangisinin yanında kalacağına karar vermek zorundadır ve karşısında iki seçenek vardır. Bütün film bu seçenekler üzerine kurulu. Bu sefer 15 yaşına gelen genç Nemo (Toby Regbo), kız arkadaşını seçecek ve aynı Nemo yetişkin olduğunda (Jared Leto) evlilik yolunda adım atacaktır. Bütün bu seçenekleri yeniden değerlendiren ve hatırlamaya çalışan Nemo ise aslında 118 yaşındadır ve yaşı nedeni ile ölecek olan son kişidir.

Mr. Nobody, karışık hatta kaotik bir konuyu seyircinin merakını üst düzeyde tutarak anlatıyor. Yaşam boyu yaptığımız (ve de yapmadığımız seçimlerin) bize nasıl bedeller olarak döndüğünü anlatan güzel bir hikaye. Hikayenin temelinde zaman kavramı var. Filmin pek çok yerinde Stephen Hawking’in kitaplarından anlatılara rastlamanız mümkün, seyirci çok bunaltmadan ve her şeyi iyice karmaşık hale getirmeden sicim kuramı, paralel evrenler, büyük patlama ve zaman algısı gibi konulardan da kısaca bahsediyor. Alternatif seçimlerin insanların geleceğini nasıl değiştirebileceğini görmek ve tartışmak açısından mükemmel bir film. Sadece romantik ilişkilere yönelik tercihlerin bile geleceği hiç tahmin edemeyeceğimiz bir noktaya getirmesini düşünmek hem ilginç hem de korkutucu. Son zamanlarda seyretme şansı bulduğum ve gözden nasıl kaçırdığıma şaşırdığım en iyi film diyebilirim. Senaryo mükemmel ve oyuncular da hikayenin hakkını veriyorlar.

Filmin zaman akışı üzerine anlatıkları ile ilgili olarak söylenecek çok şey var. Eğer sicim kuramı sadece bir fantazi değil büyük bir olasılık ise seçtiğimiz ve seçmediğimiz her alternatifin diğer insanların alternatifleriyle çarpıldığında ortaya çıkan sonsuz sayıda paralel evrende yaşıyoruz demektir (tabii bazılarında çoktan ölmüş de olabiliriz). Varoluşsal açıdan Sartre’ın özgürlüğü neden büyük bir sorumluluk olarak tanımladığını daha iyi anlıyoruz. Yaptığımız her seçim, sadece bizim değil çevremizdeki (hatta belki bizden çok uzaktaki) insanların da nasıl yaşayacağını belirliyor. Bu, gerçekten büyük bir sorumluluk. Ne kadar rasyonel kararlar almaya çalışırsak çalışalım her şeyin olası olduğu bir dünyada o kadar da kontrolümüz yok. Üstelik sonuç hep aynı: Ölüm. Belki de Mr. Nobody’nin bütün film boyunca bize anlatmaya çalıştığı da bu. Her alternatif dünyasında birlikte olduğu her farklı kadını büyük bir bağlılıkla seven Nemo, kendi istediğinden çok emin olmayan (büyük aşkı Anna hariç) kadınlardan daha fazla sorumluluk alıyor. Kişiler değişiyor ama duygu sabit kalıyor. Bizler için tek avantaj geleceği göremiyor olmamız. Hiç değilse aldığımız kararların doğru olduğuna dair ilüzyonumuz bir süre daha devam edebiliyor.

IMDB Sayfası

Ursula K. LeGuin – Balıkçıl Gözü

1978 / 1997, Metis, 159 s.
Orjinal Adı: The Eye of the Heron
Çeviren: Çiğdem Erkal İpek

Bana öyle geliyor ki erkeklerin zayıf ve tehlikeli oldukları nokta, kibirleri. Kadının bir merkezi vardır, bir merkezdir kadın. Ama erkekler öyle değil, onlar erişmektir, uzanmaktır. O yüzden uzanırlar ve bir şeyler koparırlar, bunları etraflarına istif ederler ve ‘ben buyum, ben şuyum, bu benim, şu da benim, benim ben olduğumu size kanıtlayayım’ derler. Ve bunu kanıtlayayım derken de bir çuval inciri berbat ederler.

Yukarıdaki cümleler Vera’ya ait; Victoria isimli gezegene sürgün edilen Şantiyeliler arasındaki bilge kadın. Dünya’da hiç bir şey yolunda gitmeyince bir grup insan başka bir gezegene sürülürler. Haksızlıklardan, ölümlerden, kötülüklerden kaçan bu insanların yeni gezegenlerinde de benzer haksızlıklarla karşılacak olmaları çok şaşırtıcı değildir aslında. Şehirde yaşayan “soylu ve üstün” insanlar ile kasaba da yaşamak zorunda olan ve şehrin bütün işlerini de yürüten Şantiyeliler eninde sonunda sürtüşecektir. Bu sürtüşme arasında kalan kadınlar ise ne erkekleri tek başına bırakacak kadar zalim olabiliyorlar ne de sürtüşmelerin önüne geçecek kadar kuvvetleri var. Bütün olan biten çekişme, her zaman olduğu gibi erkekler arasında yürüyor. Anne, baba, çocuk, arkadaş gibi rollerin önem kazanığı ama sınırlarının da çizilmeye çalışıldığı bu yeni dünyada şehirde yaşayanlar aslında daha çok tutsak gibidirler. Kurallar, gelenekler, yasalar, yapılması gereken işler, alınması gereken kararlar… hiç kimsenin kendisini tanımak için vakti yoktur. Bu açıdan kasabada yaşayanlar çok daha şanslıdır. Her ne kadar şehirdekilerin yaşaması için kendilerine verilen görevleri yapmak zorunda kalsalar da yine de tek kaldıklarında özgürdürler. Yaşam yerlerini değiştirmek istediklerinde şehirdeki yöneticilerin buna onay vermeyeceğini bildikleri halde kendi isteklerini şiddet göstermeden ısrarla vurgularlar. Tabii çatışma kaçınılmazdır.

LeGuin, benim en sevdiğim yazarların başında gelir. Bu aslında ilginçtir çünkü feminist yazarlardan hiçbir zaman hoşlanmamışımdır. Ancak LeGuin, pek çoğundan farklı olarak mesajlarını, anlatmak istediklerini, kadın ve erkek olmanın anlamını gözünüze sokarak, ders şeklinde anlatmaz. O’nun bir hikayesi vardır, kadınlar ve erkekler bu hikayenin içinde rollerini alırlar. Ne demek istediğini hissedersiniz, hak da verirsiniz ve zerre kadar rahatsızlık duymazsınız. Belki de bu yüzden çağımızın en önemli fantastik / bilimkurgu yazarlarından birisi olarak her yazdığı kitap ses getirmiştir. Balıkçıl Gözü, açıkcası bayılarak okuduğum bir kitabı değil. Yerdeniz Üçlemesinden sonra hemen hemen hiçbir kitap aynı tadı vermiyor zaten. Üstelik bu ince kitap okunması zor bir kitap. Kişiler, olaylar, ilişkiler dikkatle, gözden kaçırılmadan okunmalı. LeGuin’in yazdığı bir kitaba olumsuz yorumda bulunmak zordur; ama sanki öykü ya daha erken bitmeliymiş ya da bu kadar erken kesilmemeliymiş hissi yarattı bende. Bu arada çevirmenin “Tanrı” yerine “Allah” kelimesini seçmesi kitapta çok sırıtıyor ama onun dışında bir hata görmedim.

Kısacası kararsız kaldığım bir kitap oldu. Ancak kadın – erkek ilişkileri ya da genel olarak feminizm hakkında farklı bir tarz görmek isteyenler için şiddetle önerebileceğim bir kitap. Ne olursa olsun bir LeGuin kitabı.

Entre Les Murs (The Class)

Yönetmen: Laurent Cantet
Senaryo: Laurent Cantet, Robin Campillo
Yapım Yılı: 2008, Fransa
Türkçe Adı: Sınıf
Oynayanlar: François Bégaudeau, Agame Malembo-Emene, Angelica Sancio, Arthur Fogel, Boubacar Toure, Burak Özyılmaz, Carl Nanor, Cherif Bounaidja Rachedi, Dalla Doucoure, Damien Gomes, Emeralda Ouertani, Eva Paradiso, Henriette Kasaruhanda, Juliette Demaille, Justine Wu

François Marin (François Bégaudeau) bir lisede Fransızca öğretmeni olarak çalışmaktadır. Çalıştığı okulun ve sınıf öğretmenliğini yaptığı 13 – 15 yaş aralığındaki gençlerin en belirgin özelliği farklı kültürlerden gelmiş olmalarıdır. Afrikalı, Çinli, Türk… pek çok öğrenciyi içinde barındıran okul her ne kadar genel olarak işlerini seven idealist öğretmenlerden oluşsa da, farklı kültürlülüğün getirdiği olası sorunların yanında akademik performans ve sınıftaki davranışlarla ilgili sorunlar olduğunda öğretmenlerin ödül – ceza sistemi konusundaki görüşleri farklılık göstermektedir. François Marin, sınıf içindeki kurallar konusunda prensipli bir öğretmen olmakla birlikte öğrencilerin gelişimleri açısından en iyiyi yapma konusunda isteklidir. Özellikle bu genç insanların kendilerini doğru bir şekilde ifade etmelerini sağlamak açısından elinden geleni yapar. Geri dönüşü olmayan sert cezaların karşısındadır ama asla sınıf için düzenin bozulmasına da izin vermeyecektir. Üstelik bunu yaparken kendisinin de kontrolü kaybetme olasılığı hiç de az değil.

Filmin neredeyse tamamı tek bir sınıf içerisinde geçiyor. Kısa aralıklı öğretmenle odası ve dış mekan çekimlerini saymazsak kendimizi hep aynı sınıfın içerisinde, öğrencilerin arasında görüyoruz. Böyle bir çekim tercihinin oldukça sıkıcı olabileceğini düşünebilirsiniz ancak yöntemin kendine has bir çekiciliği var. Öğrencilerin ifadeleri, aralarındaki diyaloglar ve kesinlikle iyi yansıtılmış iç dünyaları ile sahneler sıradanlığın dışına çıkıyor. Her bir hayatın birbirinden farklı ve zengin olduğuna işaret eden filmde bütün oyuncular kendi isimleri ile rol alıyorlar. Basit ama insanı derinden etkileme olasılığı olan bir okul filmi. Özellikle son sahnenin basitliği ve vuruculuğu dikkate değer.

IMDB