The Bucket List (Şimdi Ya Da Asla)

Yönetmen: Rob Reiner
Senaryo:
Justin Zackham
Yapım Yılı:
2007, ABD
Oyuncular:
Jack Nicholson, Morgan Freeman, Sean Hayes, Beverly Todd, Rob Morrow, Alfonso Freeman, Rowena King, Annton Berry Jr., Verda Bridges, Destiny Brownridge, Brian Copeland, Ian Anthony Dale, Jennifer Defrancisco, Angela Gardner, Noel Gugliemi

En fazla 1 yıl ömürleri kaldığı söylenen iki yaşlı kanser hastasının, ölmeden önce yapmak istedikleri işler peşinden koşmalarının anlatıldığı The Bucket List, Jack Nicholson‘ın (Edward Cole) her zamanki gibi muhteşem oyunu ve Morgan Freeman‘in (Carter Chambers) buna eşlik etmesiyle zaman zaman eğlenceli ama çoğunlukla hüzünlü bir seyre dönüşüyor. Edward, oldukça zengin, başarılı bir iş adamıdır. Carter ise hayatta pek çok şey yapmak (örneğin tarih profesörü olmak) istemesine rağmen erken evliliği ve doğacak olan ilk çocuğuna bakma sorumluluğu nedeni ile hemen çalışmaya başlamak zorunda kalan bir adamdır. Bu iki huysuz ihtiyarın yolu, Edward’ın sahibi olduğu hastanede kesişir. İkisi de ileri derecede kanser hastası olan bu ihtiyarlar, kendilerine önerilen deneysel tedaviyi kabul etmeyerek, hayatlarında yarım kalmış isteklerini gerçekleştirmek için birlikte yolculuğa çıkarlar. Fransa’dan Tibet’e kadar uzayan bu yolculuk kendilerini de yeniden keşfetmelerini talep eden bir maceraya dönüşür.

Filmde komedi ve dram dengesi oldukça başarılı yönetilmiş. Hatta komedinin içinde bile yer alan dramatik diyaloglar filmi hem olması gerektiği kadar ciddi yapmış hem de karanlık bir film olmaktan kurtarmış. Her iki oyuncu da filme hakkını veriyor ama Jack Nicholson‘ın artık devleşen oyunculuk gücü inanılmaz. Sadece onun için bile seyredilebilir bir film.

Filmden iki önemli sahne:
(1) Açılış – Filmin açılış sahnesi, hayatın ve ölümün anlamı üzerine ufak bir not.
(2) Piramitler – Aynı konuda Mısır uygarlığının inancındaki en temel soru tartışılıyor.

IMDB Sayfası
Filmin Resmi İnternet Sitesi

Pathology (Kadavra)

Yönetmen: Marc Schölermann
Senaryo:
Mark Neveldine ve Brian Taylor
Yapım Yılı:
2008, ABD
Oynayanlar:
Milo Ventimiglia, Michael Weston, Alyssa Milano, Lauren Lee Smith, Johnny Whitworth, John de Lancie, Mei Melançon, Keir O’Donnell, Buddy Lewis, Dan Callahan, Larry Drake, Med Abrous, Alan Blumenfeld, Gary Buckner, Jeb Burris

Korku / gerilim türü filmlerin arka yapılarının çok kuvvetli olması gerekir ki seyredenler kendilerinin aptal yerine konduğunu düşünmesin. Özellikle Türk korku / gerilim filmlerinde eksik olan bu unsur için Pathology, ders niteliğinde bir film. Her ne kadar “bilindik” bir öykü örgüsü olmasına rağmen, başından sonuna bu örgü çevresinde çizdiği zikzaklarla film gerçekten merak uyandırıcı bir hale geliyor. Özellikle Michael Weston (Dr. Jake Gallo) harika bir performans sergiliyor. Pathology, bir patoloji (otopsi) laboratuvarında görevli olan doktorların sıradışı öyküsünü anlatıyor. Gerçek ölüm nedenlerini anlamak için kadavralar üzerinde testler yapan doktorlar, birbirilerinin bilgilerini sınamaya kalkınca gitgide kontrolden çıkarlar…

Filmdeki otopsi sahneleri çok iyi çekilmiş. Hatta yönetmenin ifadesiyle, gerçek kadavralardan daha “gerçek” görünen modellerle çalışmışlar. Laboratuvarın tasarımı kusursuz, film için 360 derecelik bir laboratuvar tasarlanmış; filmde bu laboratuvarın her bir noktası görünme bile oyuncuların konsantrasyonu güçlendirmek için olabilecek en gerçeğe yakın tasarımı yapmışlar. Bütün oyuncular filmden önce defalarca gerçek otopsi çalışmalarına katılmış – ki sanırım bu onlar için pek de kolay olmamış.

Özetle, aceleye getirilmemiş, oyuncuların oldukça başarılı performans gösterdiği, başarılı bir gerilim. Seyredin, pişman olmazsınız.

IMDB Sayfası
Filmin Resmi İnternet Sitesi

My Life Without Me (Bensiz Hayatım)

Yönetmen: Isabel Coixet
Senaryo: Isabel Coixet ve Nanci Kincaid
Yapım Yılı: 2003, İspanya
Oynayanlar: Sarah Polley, Amanda Plummer, Scott Speedman, Leonor Watling, Deborah Harry, Maria de Medeiros, Mark Ruffalo, Julian Richings, Kenya Jo Kennedy, Jessica Amlee, Esther Garcia, Camille Martinez, Maria Cami, Deanne Henry, Gillian Barber

“…Bu sensin. Yağmurda gözler kapalı. Böyle bir şey yapacağını hiç hayal etmezdin. Kendini hiç böyle görmemiştin. Bunu nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum. Bu, tıpkı aya basan o insanlardan olmak gibi. Ya da saatlerce günbatımını seyreden biri olmak gibi. Sanırım ne tür insanlardan bahsettiğimi biliyorsun. Belki bilmiyorsun. Her neyse böyle biri olmak hoşuna gidiyor. Soğukla savaşmak… Suyun ıslaklığını tişörtünde hissetmek. Islaklığın tenine işlemesini hissetmek. Ve toprağı hissetmek. Ayaklarının altında büyüyen yumuşak otları ve… o kokuyu. Yapraklara çarpan yağmur damlacıklarının sesini. Okumadığın kitaplarda sözünü ettikleri tüm şeyler… Bu sensin. Kim tahmin edebilirdi? Sen…”

Yukarıdaki cümleler 17 yaşında evlenen, 18 ve 19 yaşındayken iki kez çocuk sahibi olan, evlendiği kocası ile bir karavanda yaşamayı seçen bir kadının cümleleri. Üçüncü çocuğuna hamile olduğunu düşünüp hastaneye gittiğinde rahim kanseri olduğunu ve sadece 2 – 3 ay ömrü kaldığını öğrenir. Bu cümleler, “Neden ben?” sorusuna verilen yanıtlar olarak filmin başında karşınıza çıkıyor. Ann (Sarah Polley) ve kocası Don (Scott Speedman) mutlu bir evlilik sürmektedirler ancak Ann’in o henüz 24 yaşındayken kendisini yakalayan hastalığı Ann’in dünyaya bakış açısını değiştirecektir. Beklenenden farklı olarak Ann bu olayı ne kocasına ne de herhangi bir başka bir kişiye söylemeyi tercih etmiyor. Onun yerine kendisi için ölmeden önce yapılacaklar listesi çıkarıyor. Çocukları için sesini kaydetmekten, kocasına yeni bir eş bulmaya ve başka bir adamla aşk yaşamaya kadar hemen her şey bu listenin içerinde var…

Yönetmen Isabel Coixet, bu dramatik öyküyü daha da acıklı bir hale getirmekten özellikle kaçınmış gibi. Bildik, klişe sahneler ya da diyaloglar yok. Seyirciyi ağlatarak etkilemeyi düşünmemiş bile, onun yerine daha kuvvetli mesajlar, etkili çözümlemeler ve harika oyunculuklarla büyüyen duygusallık var. Ölümü anlatırken aslında yaşamın da ne kadar önemli olduğunu ince ince zihninize dokuyan bir film. Arşivinizde mutlaka bulunmalı.

IMDB Sayfası

Ferdinando Camon – Ölümsüzlük: Ana İçin Bir Mihrap

2002, KaraKutu Yayınları, 101 s.
Çeviren: Semin Sayıt

101 sayfalık bir kitabın okunup bitmesi neredeyse 1 ayımı aldı. Belki iyi bir zamanda okumadım, belki aklım başka yerlerdeydi bilemiyorum ama hakikaten sonlandırmak için çok gayret ettiğim kitaplardan birisi oldu. Romanın giriş bölümündeki tanıtım yazısında “…Bu roman köy dinselliğinin destanıdır…” yazıyor. Açıkcası bu ifade ilgimi çekti, büyük bir iştahla farklı bir kültürün, farklı bir dünya görüşüne ait destanı okumak için sabırsızlandım. Romanın dili ve tekniği açısından çok bana hitap etmediğinin farkındaydım ama yine de sabırla okudum. Zaman zaman “gereksiz” olarak tanımlayabileceğim tekrarları saymazsam, edebi açıdan etkili bir metin olduğu konusunda kitabın tanıtımı ile hem fikirim. Eşini kaybeden bir adamın, amansız ve biraz da çaresiz mücadelesi kesinlikle okuru etkiliyor ama sanki bir şeyler eksik gibi. Anlatıcıyı (annenin oğlu), olayın gerçek kahramanından (baba) daha fazla tanıyor olmaktan hoşlanmadım belki de. Kitabın garip bir “sıkıcılığı” var; garip diyorum çünkü sizi okumanız konusunda sürekli teşvik ediyor ama okurken pek de haz sağlamıyor.

Köy dinselliğinin destanı” ifadesini de biraz abartılı bulduğumu söylemeliyim. Bir okur olarak köyü daha çok tanımak, dinsel ritüeller hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterdim. Bunun bir akademik eser olmadığının farkındayım ama yine de bilgi eksikliği okurken beni çok ketledi. Önermek ya da önermemek konusunda kararsız kaldığım ender kitaplardan birisi olarak rafımdaki yerini aldı.

Satın Almak İçin: