Yönetmen: Dennis Lee
Senaryo: Robert Frost, Dennis Lee
Yapım Yılı: 2008
Oynayanlar: Ryan Reynolds, Willem Dafoe, Emily Watson, Carrie-Anne Moss, Julia Roberts, Ioan Gruffudd, Hayden Panettiere, Shannon Lucio, Cayden Boyd, George Newbern, Chase Ellison, Brooklynn Proulx, Diane Perella, Natalie Karp, John C. Stennfeld
Here come real stars to fill the upper skies,
And here on earth come emulating flies,
That though they never equal stars in size,
(And they were never really stars at heart)
Achieve at times a very star-like start.
Only, of course, they can’t sustain the part.
Robert Frost
Yukarıdaki kısa şiirin anlattığı büyük bir filmden bahsedeceğiz. Tiyatro ve sinema oyuncularının sık sık kullandıkları bir cümle vardır: “Küçük rol yoktur” derler. Oyunculuğun sahnede ne kadar uzun göründüğünüzle değil de performansınızla ilgili olduğunun güzel bir tanımıdır bu söz. Türkçe’ye Bahçemdeki Ateş Böcekleri olarak çevirebileceğimiz bu filmde, büyük oyunculuğun ne demek olduğunu gösteren performanslara şahit olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Örneğin, filmin tamamında toplamda 30 dakika kadar görünen Julia Roberts, kendisinin neden Julia Roberts olduğunu bize her yönüyle kanıtlıyor. Kısa ama önemli bir rol ve oldukça kuvvetli bir performans. Filmde benim en çok ilgimi çeken ise başrollerdeki Ryan Reynolds ve yardımcı kadın oyunculardan Hayden Panettiere oldu. Çünkü şimdiye kadar her iki oyunucuyu da “çıtır – çerez” diye nitelendirilebilecek filmlerde gördük, en azından ben ilk defa bu iki ismi gerçekten zor roller altında gördüm. Her ikisinin de kusursuz oynadığını söylemek pek de abartı olmayacaktır.
Anne, baba, çocuklar ve teyzeleri arasında geçen bu güzel hikaye, oldukça trajik bir sahneyle açılıyor. Herkesin (ya da her şeyin) birbirine bağlantılı olduğunu kanıtlamak istercesine annenin (Julia Roberts) ölümüne neden olacak bir trafik kazası, sonradan tam bir iç hesaplaşmaya ve daha da sonrada bir karşılıklı hesaplaşmaya dönüyor. Bu cümleye bakarak psikolojik bir dramla karşı karşıya olduğumuzu sanmayın. Genel olarak psikolojik hesaplaşmaların yoğunlaştığı, ders veren filmlerden hep uzak durmuşumdur. Belki de sosyal psikolog olmanın bir sonucu olarak, yönetmenleri psikolojik “abuklamalarına” hiçbir zaman tahammül edemiyorum. Fireflies in the Garden, böyle bir film değil. Psikolojik motiflerle süslendiğini inkar edemem ama en azından size ders vermeye çalışmıyor. Sadece olan biteni aktarıyor, kimden ne kadar ve nasıl etkileneceğiniz tamamen size kalmış. Baskıcı, mükemmelliyetçi bir baba, çocuklarını korumak konusunda zaman zaman çaresiz kalan bir anne, babasına duyduğu nefreti ondan daha başarılı olmaya çalışarak dizginleyen bir oğul, başkalarının kurallarına gülüp geçerken kendisi de kuralların içinde boğulan bir teyze… ve çocuklar. Neredeyse hareketsiz diyebileceğimiz bir film olmasına rağmen hem yönetmenin hem de oyuncuların sıradışı performansları sizi ekranın karşısına kilitliyor. Küçük çocukların da nefis oynadığını hemen ekleyelim.
Firefilies in the Garden, hangi hayatı, kimin için yaşadığını ve buna değip değmediğini merak edenlere acı bir ilaç gibi gelecektir.