eXist Podcast – Kahve, Caz ve Varoluşçuluk

Varoluş, varoluşçuşluk ve varoluşçu psikoloji kavramları oldukça geniş kavramlar. Önümüzdeki bölümlerde, özgürlük, kaygı, ölüm, hayatın anlamı, yalıtım ve diğer her şeyden bahsetme şansımız olacak. eXist, dünyadaki her şeyle ilgili. Bunu konuşurken felsefeden sanata, edebiyattan psikolojiye kadar geniş bir çerçevede yol almaya çalışacağız.
Eski öğrencim ve artık arkadaşım olan Su İdil, sözleri kendisine ait olan Chaos Never Stops şarkısının girişinde kulağımıza bir cümle fısıldıyor: Find your own rhtym in life. Yani, yaşamda, hayatın içinde kendi ritminizi bulun. Exist: Kahve, Caz ve Varoluş podcast serinin amacı da bu ritim üzerine konuşmak.

Jean Paul Sartre – Bulantı

1994 (1938), Can Yayınları, 239 s.
Çeviren: Selahattin Hilav

… Günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı Roquentin’in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin’in kendi bedenine de yönelikti. Kimi eleştirmenler romanı hastalıklı bir durumun, bir tür nevrotik kaçışın ifadesi olarak değerlendirseler de, Bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, Sartre’ın sonradan geliştireceği birçok felsefi konuya yer veren ögün bir yapıttı…”

Yukarıdaki cümleler, kitabın arka kapağından alıntıdır. Kitabu okuduktan sonra, şöyle düşündüm: “Acaba, Sarte, kitabının adını Bulantı değil de örneğin Kavrayış ya da İrkilme koysaydı, kitabı tanıtmak için yine aynı cümleler yazılır mıydı?” Bu soruya benim cevabım “Hayır” olacak. Çünkü, Varoluşçuluk‘un en önemli isimlerinden birisi olan Sartre, Bulantı‘da gerçekten bir varoluş keşfini anlatıyor. Kitaptaki Bulantı, bir iğrenmenin yol açtığı duygudan ziyade, doğruyu bulmak üzere olan bir insanın heyecanını gösteriyor gibi.

Nesnelerin, kişilerin ve hatta dünyanın kendisinin neden ve nasıl varolduğu ile değil varolmalarının ne demek olduğuyla ilgilenen ve bunun cevabını bulmaya çalışan Roquentin, bizi isimlerin biribirine girdiği ama aslında isimlerin önemini aynı zamanda kaybettiği bir şehir turuna çıkarıyor. Kahramanın ağzından varoluşla ilgili bütün kaygılarını ve sorularını bizlere aktaran Sartre, kitabın sonunda varoluşun aslında ne demek olduğunu bir anda buluyor. Aslında, kitabın hemen başında nelerin araştırılacağı bilgisi bize Roquentin’in ağzından veriliyor: “…Onu daha önce nasıl görüyordum, şimdi nasıl görüyorum?“. Sadece varoluşun değil, hiçlik‘in de ne demek olduğunu insanı şaşırtan bir üslupla tanımlamaya da giriyor: “…hiçlik varoluştan önce gelmemişti, o da ötekiler gibi bir varoluştu ve birçoğundan sonra ortaya çıkmıştı…

Bulantı, standart bir roman değil. Aslında belki romandan çok felsefi bir yapıt olarak da tanımlanabilir. Varoluşçuluk felsefesinin, doğal olarak özellikle de Sartre‘ın ateist varoluşçu yaklaşımını nefis bir biçimde özetleyen, kafa karıştıran, yoran, tahrik eden, farkındalık yaşatan, acımasız bir kitap. Hayatınızın herhangi bir yerinde mutlaka okumalısınız.