2004, Everest Yayınları, 325 s. (Cep Baskı)
Son öyküdeki küçük polisiye ayrıntıyı görmezden gelirsek Ahmet Ümit’in farklı bir dünyaya bakışını Aşk Köpekliktir isimli öykü kitabında bulabiliyoruz. Toplam dokuz öykünün yer aldığı kitap mutlu aşk öyküleri arayanların uzak durması gereken bir havaya sahip; aşkın tutkusu içerisinde çırpınan kahramanların güzel sahneler yaşadığını ya da herkesi derin bir oh çektirecek sona ulaştıklarını söylemek mümkün değil. Bütün öyküler sizin içinizi sızlatmak için narince dokunmuş gibi. Belki de doğrusu budur, belki de mutluluk olduğunda zaten aşk olmuyordur.
Aşkı olan, arı namusu neyler. – Yunus Emre
Öykülere başlamadan önce Önsöz Yerine ya da Aşk Rüzgarın Söylediği Bir Şarkıdır isimli kısa bölüm karşılıyor bizi. Başlangıç için nefis bir önsöz. Züppe çicekler yerine yapraklara aşık olan ve her insan gibi sonunda ölüp giden rüzgarın hüzünlü hikayesini anlatıyor bize. Belki de insanları içeren bir olay örgüsü olmadığı için cümleler, ifadeler, duygular çok yoğun. Bu kısa bölümü en az öyküler kadar belki onlardan daha da fazla cümle kuracak zihninizde.
Aşk Bir Mucizedir isimli ilk öykü hiç beklemediğiniz ve hatta yazara da kızma potansiyelinizin yüksek olacağı bir absürd tona sahip. Bir erkeğin gözünden aşkı anlamaya çalışırken tutkuları, takıntıları ve doğal olarak da kaçınılmaz aptallığı yaşıyoruz. Rüzgarın aşkını takip eden ilk öykü olduğu için beklentimiz de daha romantik oluyor ister istemez. Yazar belki de bizi önce bir sarsmak istemiş belli ki.
Takip eden öyküler aşkın diğer hallerini anlatıyor bize. Yolculuğumuz mucize ile başlamıştı, sonra sırasıyla kafi delil olma durumu, problem, cinayet, düello, yanılsama, özenti, ve ütopya ile devam ediyor. Son öykü ise hepsini aynı potada eriten bir isme sahip: Aşk Köpekliktir. Her bir öykünün içerisinde mutlaka hüzün var ama son öykü Aşk Köpekliktir bütün duyguların yoğunlaştığı ve çaresizlik hissinin hakim olduğu bir öykü. Bütün diğer öyküler erkek gözünden anlatılırken, son öykünün anlatıcısı bir kadın. O, yaşadığı aşkı ve içinde bulunduğu çaresizliği dile getirirken cinsiyet ayrımı ortadan kalkıyor doğal olarak ama yine de en azından bu öykü için anlatıcının kadın kimliğinde olması hem cesurca olmuş hem de öyküyü daha ilginç kılıyor.
Aşk öyküleri genelde sıradandır. Belki de edebiyat tarihi boyunca en çok ele alınan konulardan birisi olması ve insanların kendi yaşamlarında da çok ilginç ve hüzünlü deneyimlere tanık olmaları bu tür öyküleri zor kılar. Okuyucuyu şaşırtmak da zordur, söylenmeyen bir şey söylemek de. Bu yüzden okurken öykülere hiç sıradaşı bir şeyler bulacakmışım gibi yanaşmadım. Tam tersine olduğu gibi ve hatta belki olduğundan da daha basitmiş gibi okumayı tercih ettim. Karakterlerin canlılığı ve olabilirliği o kadar gerçekti ki sözünü ettiğim basitlik okumadan çıkıp dinlemeye dönüştü. Tabii insan bu tür öykülerde kendi hayatıyla da çok paralellikler kurma eğiliminde oluyor ve söz konusu olan aşk öyküleriyse bu tehlikeli bir durum. Karakterlerin canlılığı bu tehlikeden uzaklaştırmayı başarıyor. Anlatılanlar başkalarına ait, evet belki bizim hayatımıza da benziyor ama başkalarına ait olduğunu bilmek yine de rahatlatıcı. Son cümleyi de okuyup kitabı kapattığınızda kendinizi rahatça o tatlı hüzün canavarının kollarına bırakabilirsiniz. Aşk Bir Hüzündür.