Yönetmen: Christopher Nolan
Senaryo: Christopher Nolan
Yapım Yılı: 2010
Oynayanlar: Leonardo DiCaprio, Joseph Gordon-Levitt, Ellen Page, Tom Hardy, Ken Watanabe, Dileep Rao, Cillian Murphy, Tom Berenger, Marion Cotillard, Pete Postlethwaite, Michael Caine, Lukas Haas, Tai-Li Lee, Clarie Geare, Magnus Nolan
Rüya, bilinç ve bilinçaltı üzerine yapılmış yüzlerce filme yeni ve iddialı bir bakış olarak sinemalarda gösterilmeye başlanan Inception, yönetmen Christopher Nolan‘ın çok şey beklediği bir yapım. Özenli ve başarılı kadrosu, hatasız çekimleri, sürekli üst düzeyde tutulan heyecanı ile gerçekten de başarılı bir film olarak dikkat çekiyor. Özellikle Leonardo Di Caprio, artık sıradan bir oyuncu olmadığını gösteriyor. Diğer oyuncular için de söylenecek olumsuz bir şey bulmak zor. Sadece Ariadne rolündeki Ellen Page, diğer oyuncuların arasında biraz acemi kalmış gibi görünüyor.
Yeni geliştirilen bir teknoloji ile rüyalarda insanların bilinçaltına gitme yolunu keşfeden ve bu bilgiyi / teknolojiyi paraya çeviren bir grup insanın hikayesi anlatılırken aynı zamanda baş kahramanımız Cobb’un (Leonardo DiCaprio) da bilinçaltına sürükleniyoruz. Bütün olarak bakıldığında film hem teknik hem oyunculuk hem de kurgu açısından gerçekten çok başarılı. Kesinlikle seyredilmesini öneriyorum…
Ancak, filmin psikoanalitik geriplanı ya da diğer bir ifadeyle kuramsal altyapısı filmin kendisi kadar iyi düşünülmemiş. Her ne kadar Christopher Nolan, bu konuda çok çalışmış olduğunu hissettirse de bilinçaltı ile ilgili temel varsayımlar yeterince sağlam temellere dayanmıyor. Örneğin, bilinçaltının bu kadar kontrollü olması, şiddet, cinsellik, travmalar gibi kuramsal açıdan orada “saklandığı” varsayılan kavramlara yönelik hemen hemen hiçbir ipucunun olmaması, bilinçaltını bu kadar rahat “inşaa” edilmesi pek de anlamlı değil gibi geldi bana. Filmde gösterildiği kadar tutarlı ve “sıradan” bir bilinçaltımız olsaydı sanırım insanlar olarak bu kadar problemli yaratıklar olmazdık. Kısacası, filmin tekniğinde gösterilen özenin kuramsal altyapısında da gösterilmesini beklerdim. Bu açıdan bakıldığında, insan bilinçaltını anlatan daha iyi filmler olduğu açık. Yine de Inception seyretmeden geçilmemesi gereken bir film.
Bilinçaltına iniliyorsa kesinlikle bir karede bastırılmış cinsellik duygusu işlenmeliydi, konuyla bağlantılı filme dağıtılmış ancak izleyicinin dikkatine bırakılan bir bulmaca niteliğinde bile olabilirdi. Bunun yanısıra bizim günlük hayatta yarattığımız zıtlıklar (aydınlık-karanlık, iç-dış, büyük-küçük, ön-arka.. ) biliçaltında farklılık gösterir. Mesela bunu “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” filminde bu anlamda bilinçaltı çok başarılı işlenmişti. Bu filmde yalnızda yer ve gök cadee ve binalarla birleşiyor, ki sıradışı tek sahnede buydu bana göre.
Kedinin havlaması, gündüz görünen yıldızlar, salam halkaları üstüne semada süzülmek gibi şeyler yaratır biliçaltı, bizim gerçek olarak atfettiğimiz dünyada kullandığımız imgelerle kendine bambaşka bir dünya kurar. Karmaşıktır, absurddür… Ama bir film malzemesi olarak kullanıldığında hocamızın dediği gibi “bu kadar kontrollü” ve nerdeyse gerçek yaşamla birebir bir bilinçaltı bana göre pek inandırıcı olmamış.
Yine de keyifle izlenecek bir film olduğunu da belirtmek gerekir, en azından izlerken zihin sürekli aktif tutuyor….