Yönetmen: Sean Penn
Senaryo: Sean Penn, Jon Krakauer
Yapım Yılı: 2007, ABD
Oynayanlar: Emile Hirsch, Vince Vaughn, Catherine Keener, Marcia Gay Harden, William Hurt, Jena Malone, Brian H. Dierker, Catherine Keener, Vince Vaughn, Kristen Stewart, Hal Holbrook, Jim Gallien, James O’Neill, Malinda McCollum, Paul Knauls, Zach Galifianakis, Craig Mutsch
Yanda fotoğrafını gördüğünüz genç adam 1968 – 1992 yılları arasında yaşamış Christopher McCandless (daha çok bilinen ismiyle Alexander Supertramp). Türkçeye Özgürlük Yolu olarak çevrilen Into the Wild filminin kahramanı. Filmde Supertramp’i Emile Hirsch oynuyor.
Yaşadığımız dünyada, bir an için çevremize bakalım. Binalar, bilgisayarlar, arabalar, cep telefonları, hazır gıdalar, her türlü renk ve desende kıyafetler,… bizi varoluşumuzdan uzaklaştıran her şey elimizin altında. Şehrin ışıkları yüzünden artık yıldızları bile göremiyoruz, çok şanslıysak belki Ay’ı görme şansımız oluyor… o da her zaman değil. İnsan varolduğundan beri teknolojik gelişmelerle kendisine daha rahat bir dünya sağladı ama her rahatlık onu doğadan da uzaklaştırdı. Sadece kartpostalları süsleyen nefis manzaraları seyretmeyi saymazsak doğa ile ilişkimiz asgari düzeyde. Yaşamın araçları (para, mevki, statü, ünvan… vb.) yaşamın amaçları halini aldı; tam olarak ne için ve nasıl yaşadığımızı unuttuk. Başkalarının hayatlarını yaşayacağız diye kendi yaşamımızı geri plana attık. Uygarlık yolundaki her adım aslında kendimizden uzaklaştığımız onlarca adım haline döndü. Biz, artık yaşamıyoruz… sadece oyalanıyoruz. Tam bu cümleleri yazarken eposta kutuma düşen bir banka reklamının da dediği gibi … kredi kartı ile hayatın tüm imkan ve faydalarından yararlanıyoruz.
Christopher McCandless, kolej mezuniyetinden hemen sonra ailesinin ona üniversite eğitimi için verdiği 24,000$’ı açlıkla mücadele eden bir sivil toplum örgütüne bağışlar ve hemen ardından yollara düşer. Yola düştükten sonra artık onun ismi Alexander Supertramp’tir. Supertramp’in nihai hedefi Alaska olmasına karşın Amerika’nın farklı eyaletlerinde ve hatta Meksika’da devam eden yolculuğu onu farklı insanlarla ve farklı hayatlarla tanıştıracaktır. Şehirde olduğu zaman bunalan Supertramp, doğada – bütün yoksunluklara ve tehlikelere rağmen – özgürdür. Yolculukları sırasında elinden Tolstoy’un ve özellikle de Jack London’un eserlerini bırakmaz. Onlar, Supertramp için birer pusuladır. Bu yolculuğun ilahi ya da “kendini keşfetme” gibi psikolojik bir amacı yoktur aslında. Tabii ki yalnız kalan Supertramp, kendisini keşfedecektir ama en azından yolculuğuna böyle bir anlam yükleme amacı da yoktur. Hatta, kendi varoluşunu tanımlarken “sadece buradayım” der. Ne yüce hedefler vardır onun gözünde ne de diğer insanların yarattığı sosyal kavramlar. Supertramp, sadece kendi istediği için yoldadır.
Filmde Supertramp rolünü Emile Hirsh oynuyor (ya da yaşıyor diyelim). Fiziksel görüntü olarak çok iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum. Daha da önemlisi filmin Alaska’da geçen ve Supertramp’in açlık çekmeye başladığı görüntülerdeki makyajın hatasız olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Tüm ekip filmin hakkını vermiş. Zor bir hikayeyi ve çok zor bir kahramanı bu kadar iyi bir şekilde beyazperdeye yansıtmak da tabii ki Sean Penn‘in eseri. Diyaloglar (ve monologlar) kuvvetli. Film bizi tabiatının güzelliklere çekmiyor, eğer böyle bir beklentiniz varsa baştan uyarmış olalım. Doğa görüntüleri olması gerektiği yerde, arka planda. Ancak Supertramp’in her anını birebir yaşıyoruz. Bu açıdan da filmin ortalamanın çok üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir film.