Albert Camus – Veba

2008 (1947), Can Yayınları, 270 s.
Çeviren: Nedret Tanyolaç Öztokat

Camus, Veba’da “… Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır…” der. Oran şehrini saran veba, çalışmak – sevmek – ve ölmek arasında gidip gelen insanların şiirsel bir trajedisi olarak karşımıza çıkıyor. Ansızın şehir vuran salgının yarattığı korku, ilk panik havasından ve şehrin tamamen karantiya alınmasından sonra kendisini çaresiz bir teslimiyete bırakıyor. Şehirdeki üç kişi, Dr. Rieux, Tarrou ve Grand bütün umutsuzluğa ve çaresizliğe rağmen “Esas olan, işini iyi yapmaktır” düşüncesi ile başından sonuna kadar bu hastalıkla mücadele ediyorlar.

Varoluşun aslında bir “seçim” olduğunu anlamayan ya da seçimlerinin sorumluluğunu alamayan insanlar için bütün felaketler şaşırtıcıdır. Romanda yazdığı gibi “… küçük kentimizin, farelerin güneşte ölmesi ve kapıcıların tuhaf hastalıklardan yaşamlarını yitirmesi için belirlenmiş bir yer olabileceğibi asla düşünmemişlerdi…”. Kahramanlar – diğer varoluşçu eserlerde olduğu gibi – sade, abartısız ve bizden. Renkli hemen hemen hiçbir şey yok gibi romanda; belki de bu yüzden çarpıcı bir etki yaratabiliyor. Okunması şart olan kitaplardan birisi.

The Bucket List (Şimdi Ya Da Asla)

Yönetmen: Rob Reiner
Senaryo:
Justin Zackham
Yapım Yılı:
2007, ABD
Oyuncular:
Jack Nicholson, Morgan Freeman, Sean Hayes, Beverly Todd, Rob Morrow, Alfonso Freeman, Rowena King, Annton Berry Jr., Verda Bridges, Destiny Brownridge, Brian Copeland, Ian Anthony Dale, Jennifer Defrancisco, Angela Gardner, Noel Gugliemi

En fazla 1 yıl ömürleri kaldığı söylenen iki yaşlı kanser hastasının, ölmeden önce yapmak istedikleri işler peşinden koşmalarının anlatıldığı The Bucket List, Jack Nicholson‘ın (Edward Cole) her zamanki gibi muhteşem oyunu ve Morgan Freeman‘in (Carter Chambers) buna eşlik etmesiyle zaman zaman eğlenceli ama çoğunlukla hüzünlü bir seyre dönüşüyor. Edward, oldukça zengin, başarılı bir iş adamıdır. Carter ise hayatta pek çok şey yapmak (örneğin tarih profesörü olmak) istemesine rağmen erken evliliği ve doğacak olan ilk çocuğuna bakma sorumluluğu nedeni ile hemen çalışmaya başlamak zorunda kalan bir adamdır. Bu iki huysuz ihtiyarın yolu, Edward’ın sahibi olduğu hastanede kesişir. İkisi de ileri derecede kanser hastası olan bu ihtiyarlar, kendilerine önerilen deneysel tedaviyi kabul etmeyerek, hayatlarında yarım kalmış isteklerini gerçekleştirmek için birlikte yolculuğa çıkarlar. Fransa’dan Tibet’e kadar uzayan bu yolculuk kendilerini de yeniden keşfetmelerini talep eden bir maceraya dönüşür.

Filmde komedi ve dram dengesi oldukça başarılı yönetilmiş. Hatta komedinin içinde bile yer alan dramatik diyaloglar filmi hem olması gerektiği kadar ciddi yapmış hem de karanlık bir film olmaktan kurtarmış. Her iki oyuncu da filme hakkını veriyor ama Jack Nicholson‘ın artık devleşen oyunculuk gücü inanılmaz. Sadece onun için bile seyredilebilir bir film.

Filmden iki önemli sahne:
(1) Açılış – Filmin açılış sahnesi, hayatın ve ölümün anlamı üzerine ufak bir not.
(2) Piramitler – Aynı konuda Mısır uygarlığının inancındaki en temel soru tartışılıyor.

IMDB Sayfası
Filmin Resmi İnternet Sitesi

The Matrix Triology (Matrix Üçlemesi)

Yönetmen: Andy Wachowski ve Lana Wachowski
Senaryo:
Andy Wachowski ve Lana Wachowski
Yapım Yılı:
1999, 2003
Oyuncular:
Keanu Reeves, Laurence Fishburne, Carrie – Anne Moss, Hugo Weaving, Gloria Foster, Joe Pantoliano, Marcus Chong, Julian Arahanga, Matt Doran, Belinda McClory, Anthony Ray Parker, Paul Goddard, Robert Taylor, David Aston, Marc Aden, Ray Anthony, Christine Anu, Andy Arness, Alima Ashton – Sheibu, Helmut Bakaitis, Steve Bastoni, Don Battee, Mocia Bellucci, Daniel Bernhardt, Valeire Berry, Ian Bliss, Liliana Bogatko, Michael Budd, Stoney Burke, Kelly Butler, Mary Alice, Tanveer K. Atwal, Kate Beahan, Francine Bell, Rachel Blackman, Henry Blasingame, David Bowers, Zeke Castelli, Collin Chou, Essie Davis, Nona Gaye

1999 yılında ilk bölümü seyircilerle buluştuğunda The Matrix uzun yıllar konuşulacak bir film olacağını hemen kanıtlamıştı. Aradan 10 yıldan fazla süre geçmesine rağmen halen beğenilen ve etkisini sürdüren bu üçleme Wachowski kardeşlerin başyapıtı olarak raflardaki yerini koruyor.

The Matrix,The Matrix Reloaded ve The Matrix Revolutions isimlerini taşıyan üç film yaşadığımız dünyanın bir yanılsamadan ibaret olduğu iddiasında. Makinelerin ele geçirdiği dünyada, insanlar sadece bu makinelerin enerjisini sağlamak amacıyla insan tarlalarında kablolara bağlı olarak ve tamamen sahte bir dünyada “yaşıyorlar”. Bu sahte dünyayı yönetenlerin, kalan tek isyancı insan gruplarına karşı yürüttüğü savaşı kazanmak için ortaya çıkan seçilmiş kişi, Neo (Keanu Reeves) ve sahte dünyanın koruyucularından Agent Smith (Hugo Weaving) arasındaki çekişme her üç filmde de var.

Matrix Üçlemesi, en temelde iki tür seyirciye hitap ediyor: (1) “action” filmlerinden ve hele hele bilim kurgu ile bezenmiş “action” filmlerinden hoşlananlar ve (2) varoluşsal bir tartışmanın izleyicisi olmak isteyenler. Filmlerdeki kung-fu ve silahlı baskın sahneleri gerçekten çok etkileyici ve birinci grup seyirciyi mest etmeyi başarıyor. Filmin içindeki bazı diyaloglar ise özellikle ikinci gruptaki seyircileri tatmin edebilecek düzeyde. Aslında, Matrix filminin söylemi ile Sartre‘ın varoluşsal söylemleri arasında kuvvetli benzerlikler var. Şanş, nedensellik, anlam ve seçim konularındaki diyaloglar oldukça iyi seçilmiş. Filmin sonunda Neo’nun yaptığı seçim, örneğin, tam anlamıyla bir Sartre sloganı. Üçlemenin, sevdiğim birkaç sahnesini Youtube’a ekledim, izlemek için lütfen aşağıdaki bağlantıları kullanınız.

  1. Morpheus’un Neo’ya önerisi: Neo, kendisine gerçeği gösterecek ya da alışık olduğu yaşamda varolmasına olanak sağlayacak haplardan birisini seçmek üzeredir.
  2. Neo ve Konsey üyesi: Konsey üyesinin Neo’yla yaptığı kontrol başlıklı konuşma.
  3. Merovingian: Merovingian’ın gözünden şans ve nedensellik.
  4. Neo’nun seçimi: Ajan Smith, Neo’ya neden hala devam ettiğini sorar. Neo’nun cevabı basit ama etkilidir.

The Matrix IMDB Sayfası
The Matrix Reloaded IMDB Sayfası
The Matrix Revolutions IMDB Sayfası
The Matrix Resmi İnternet Sitesi

Albert Camus – Yabancı

2008 (1942), Can Yayınları, 117 s.
Çeviren: Vedat Günyol


Albert Camus tarafından 1942 yılında yayınlanan Yabancı, varoluşçu felsefenin önemli kaynaklarından birisi olarak kabul edilir. Roman kahramanı Meursault, hayatın anlamını arayan (aslında anlamsızlığından / saçmalığından emin olan) genç bir adamdır. Sıradan ve saçma yaşamı, o kadar bunaltıcıdır ki ister istemez Sartre’ın Bulantı‘sı hemen aklınıza geliyor. Roquentin’inden farklı olarak Camus‘nün kahramanı Meursault daha kendi halinde ve umursamazdır. Gerçekten neden yaşadığına dair bir cevabının bile olduğu kuşkuludur. Kitabın hemen ikinci bölümünde anlatılan bir Pazar günü o kadar sıkıcıdır ki, insan ister istemez Schopenhauer‘un “…boş zamanda dinginlik tehlikelidir…” sözünü hatırlıyor. Diğer bir ifadeyle, o Pazar gününün sıkıcılığı, sıradanlığı ve saçmalığı, Meursault’un başının belaya gireceğinin bir işareti gibi. En ilgi çekici nokta, bütün kendi başına kalan kahramanımızın bir kere bile kendine bakma zahmetine girmemesi; çevresindeki hemen her şeyle ilgili farkındalık yaşayan bu adam söz konusu kendisi olduğunda sessiz bir kedi gibi. Neden böyle olduğu 5. bölümde ortaya çıkıyor; Meursault yaşam felsefesini ele veriyor: “…İnsan hayatını hiç değiştiremez ki. Zaten herkesin hayatı birbirinin aynıdır…“.

Annesinin ölümüne karşı duyarsız kalışı, öldürdüğü Arap ile ilgili olarak hemen hemen hiçbir şuçluluk duymaması ve toplumsal kuralları anlamaktaki zorluğu her ne kadar sınır zeka bir profil çizse de, Meursault yarattığı o saçma dünya içerisinde ilginç bir anti kahraman. Büyük usta Albert Camus‘nün ilk romanı olan Yabancı‘yı okumamak büyük bir kayıp olur.

Possession (Tutku)

Yönetmen: Neil LaBute
Senaryo: A. S. Byatt (roman) ve David Henry Hwang
Yapım Yılı:
2002, ABD
Oynayanlar:
Gwyneth Paltrow, Aaron Eckhart, Jeremy Northam, Jennifer Ehle, Lena Headey, Holly Aird, Toby Stephens, Trevor Eve, Tom Hickey, Georgia Mackenzie, Tom Hollander, Graham Crowden, Anna Massey, Craig Crosbie, Christopher Good

Victoria dönemi hayali iki şairin aşkı, onları tanımaya çalışan günümüz iki edebiyatçısının aşkıyla birleşiyor. Ash (Jeremy Northam) ve LaMotte (Jennifer Ehle) araşında 1859 yılında filizlenen yasak bir aşkın anlatıldığı film başarısı kurgusu ile dikkati çekiyor. Ash, evli ama bir türlü çocuk sahibi olamayan, aşk şiirleriyle tanınan bir adamdır; LaMotte ise erkeklerden değil kadınlardan hoşlanan, gizemli, sessiz bir kadın. Tanıştıktan sonra mektuplaşmaya başlayan bu romantik çift, kısa zamanda tutkuyla birbirilerine bağlanırlar. Bu yasak aşkı aslında Ash’in karısı Ellen de (Holly Aird) bilmektedir ama çocuk sahibi olamadıkları için kendisini suçlayan bu kadının çok itirazı olamayacaktır bu yaşananlara.

Film hem Ash ve LaMotte arasında yaşananları anlatırken hem de onların izinden giden iki edebiyatçının, Maud (Gwyneth Paltrow) ve Roland’ın (Aaron Eckhart) yakınlaşmasını da konu ediyor. Gwyneth Paltrow, filmdeki en başarılı oyuncu olarak göze çarparken, Aaron Eckhart ise iyi oynamasına rağmen yanlış bir seçim gibi duruyor. Edebiyata gönül vermiş ve bunun için heyecanlanan bir genç bilim insanından daha çok her an barda sarhoş olup dağıtabilirmiş gibi bir havası var. Bu rol için mutlaka daha iyi bir aday olabilirdi diye düşünüyorum. Zaman zaman karşımıza çıkartılan Amerikalı – İngiliz ayırımı da amaçsız bir ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor.

Ancak, özet olarak, Possession izlemeye değer bir film. Özellikle merak duygusunu sürekli besleyen temposu ve özenli çekimleri ile vasatın çok üzerinde bir film.

IMDB Sayfası