İhsan Oktay Anar – Puslu Kıtalar Atlası

1995, İletişim, 238s.
Idefix Tanıtım

Bazı kitapların sonunda ne ile karşılacağınız delice merak edersiniz, hatta kendinize çaktırmadan kitabın son sayfasına bile bakarsınız; bazılarında ise isteğiniz kitabın hiç bitmemesi, düşsel masalın sonunun gelmemesi olur. Çok az kitapta bu iki çelişik duyguyu aynı anda yaşarsınız. Michael Ende’nin Bitmeyecek Öykü‘sü, Fowles’in Fransız Teğmenin Kadını, Boris Vian’ın Kırmızı Otu bende hep bu duyguyu uyandırmıştır. İtiraf etmeliyim ki ilk defa bir Türk yazar, İhsan Oktay Anar, bu tanıdık duyguyu bir kere daha yaşattı bana. Hiç abartmadan söylüyorum Puslu Kıtalar Atlası bir kült kitap, bir başyapıt.

Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kainattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı…” diye başlıyor Puslu Kıtalar arasındaki yolculuk. Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Alibaz, Arap İhsan, Ebrehe ve daha niceleri, varlıkla yokluk, gerçek ile düş arasında okuyanları garip bir yolculuğa çıkarıyor. Kendine has dili, kurgusu ve zamanı ile çarpıcı bir roman. Benim talihsizliğim hem romanı bu kadar geç okumuş olmak hem de Galata ve Kuledibinde onca zaman geçirdikten tam 48 saat sonra kitabı bitirmek oldu. Keşke Ankara’ya dönmeden önce okumuş olsaydım da, Galata ve çevresine Puslu Kıtalar Atlası rehberliğinde baksaydım diye hayıflanıyorum şimdi. Kitap ne hakkında diye soranlara benim cevabım çok basit olur: Puslu Kıtalar Atlası sizin hakkınızda, bizim hakkımızda, yaşadığımız dünya hakkında. Son cümleyi okuyup kitabı kapattığınızda, okurken içiniz dolduran masalsı gizem yerini daha büyük bir gizeme bırakıyor. “Dünya bir düştür. Evet dünya… Ah! Evet, dünya bir masaldır.“.

The Pretentious Young Ladies

Eser: Moliere
Uyarlayan: Pürnur Uçar
Yönetmenler: Gülşah Dindar, Berkem Gürenci, Pürnur Uçar
Yardımcı Yönetmen: Nazlı Ayhan
Müzik: Nazlı Ayhan
Sahne Arkası: Esma Özge Culduz ve Didem Turan
Oynayanlar: Ceren Güneş, İpek Hüyüklü, Gülsemin Yılmaz, Fatma Has, Yiğit Can Tıraş, Tijen Demirci, Şimal Çakmak, Eda Sarı, Didem Turan
Dans Grubu: Merve Akpek, Uğur Araç, Beliz Ali, Özgür Bağcı, Ayşegül Bakkal, Esma Özge Culduz, Özge Çağ, Zeynep Çevikbaş, Burcu Coşkun, Kübra Özkurt, Burak Ömer Türker, Vahit Yaşayan

Bu sefer hakkında yorum yazacağım oyun Başkent Üniversitesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü öğretim elemanlarının ve öğrencilerinin gönüllü katkıları ile sahneye konan bir Moliere uyarlaması. Oyun 17. yüzyıldan 1980’lere taşınırken, çok iyi seçilen müzikleri ve genç yetenekleri ile göz doldurdu. Sahnede yeralan oyuncular hepsi öğrenci ve her biri bu proje için gönüllü olmuşlar. Bölümlerine uygun olarak oyunu da sahneye İngilizce olarak taşıdılar. Bittiğinde ayakta alkışlanan bu oyun için öncellikle bölüm öğretim elemanları olan yönetmenlere yürekten teşekkür etmek gerekiyor. Onlar da tonlarca akademik ve idari iş arasında pek çok kişinin pek de yanına yaklaşmaya cesaret edemeyeceği bir işe girişmişler. Oyuncu genç öğrencilerimiz ise sadece oyunları ile değil gözlerindeki ışıltı ile de sahneyi doldurdular.

Marki Mascarille rolündeki Şimal Çakmak ve Vikont Jodelet’i canlandıran Eda Sarı gerçekten profesyonel düzeydeki performanslarıyla, evin şımarık kızlarını canlandıran Ceren Güneş (Madelon) ve İpek Hüyüklü (Cathos) ise rahatlıkları ile ilk dikkati çekenler arasında. Aslında her bir genç öğrencimiz için uzun şeyler yazılabilir ancak kişisel olarak pek çoğu ile bu dönem aynı dersi paylaştığımız bu pırıl pırıl yürekleri sadece alkışlamakla yetinmeyi tercih edeceğim. Onları sahnede görmek çok hoş ve biraz da duygusal bir deneyim. Hem oyundan hem de aynı atmosferi onlarla paylaşmaktan büyük keyif aldım.

Teşekkürler… hepinize.

Bu yorum, oyunun 18 Mayıs 2009 tarihinde Ankara Başkent Üniversitesi, İhsan Doğramacı Konferans Salonu’ndaki temsili referans alınarak yapılmıştır.

The Negotiator (Arabulucu)

Yönetmen: F. Gary Gray
Senaryo:
James DeMonaco ve Kevin Fox
Yapım Yılı:
1998, ABD
Oyuncular:
Samuel L. Jackson, Kevin Spacey, David Morse, Ron Rifkin, John Spencer, J. T. Walsh, Siobhan Fallon, Paul Giamatti, Regina Taylor, Bruce Beatty, Michael Cudlitz, Carlos Gomez, Tim Kelleher, Dean Norris, Nestor Serrano

27 Nisan 2009 tarihinde İstanbul Bostancı’da bir evde çatışma çıktı; olaya müdahale etmek için görev yerine gelen polislerden bir kişi, olayın sorumlusu olan kişi ve yolda olan biteni seyretmek için duran 16 yaşındaki bir genç hayatını kaybetti. Basında polisin gerekli önlemleri almadığı tartışılırken, içişleri bakanlığını her şeyin kurallara uygun yapıldığını iddia etti.

1998 yılında çevrilen The Negotiator (Arabulucu), yukarıdaki olaydan farklı olarak bir rehine krizini konu alıyor. Yanlış yere suçlanan arabulucu Danny Roman (Samuel L. Jackson) olayların gelişimine engel olamaz ve kendisini bir rehine krizinin ortasında bulur. Üstelik bu sefer kötü adam kendisidir. Daha önce rehineleri ve rehineciyi sağ salim çıkarmakla görevli olan Danny Roman, bu sefer ikna edilmesi gereken kişidir. Çevredeki polislere güvenmediği için onunla konuşmak üzere daha önce ismini duyduğu Chris Sabian’ı (Kevin Spacey) ister. Filimin ikinci yarısı bu iki arabulucu uzmanın konuşmaları ve pazarlıkları üzerine şekillenir. The Negotiator bir yandan ABD polis teşkilatı içerinde muhtemel dolandırıcılıklar üzerine giderken asıl olarak güvenlik, pazarlık ve oyun kuramı gibi temel prensipleri de göz önünde tutan bir film. Güvenlik sistemi ve kurallara uyma filmde anlatıldığı gibi gerçekten uygulanıyor mu bilemiyorum ama en azından filmde sistemin nasıl çalıştığı (ya da çalışması gerektiği) konusunda fikriniz oluyor.

137 dakikalık film baştan sonra gerilimi üst düzeyde tutmayı başarıyor. Belki finali çok bildik gelebilir ama gerek kadrosu gerekse süprizleri ile arşivinizde bulunması gereken bir film. Özellikle polisiye filmlere meraklıysanız kaçırmayın.

Ahmet Ümit – İnsan Ruhunun Haritası

2007, Doğan Kitap, 194 s.
Idefix Tanıtımı

Polisiye romanlarının heyecanlı lezzeti ile tanıdığımız Ahmet Ümit’in İnsan Ruhunun Haritası başlıklı kitabı, farklı zamanlarda gazete ve dergilerde yayınlanan denemelerinden oluşuyor. Bir İnsan Yaratmak adını taşıyan ilk bölümde, edebiyatçıların yarattıkları dünyalar üzerinde bir gezintiye götürüyor bizi Ahmet Ümit. Bu bölümdeki yazıları tekrar tekrar okudum; kahramanların yaratıcısı olan romancının neler yaşadığını, neden ve nasıl yarattığını bir kere daha düşünmek güzel bir egzersiz. Bu bölüm, sürekli bir şeyler yazmak, kendi iç dünyasını kağıda dökmek isteyenler için heyecan verici bir bölüm. Aslında neden hala durduğumuzu sorgulatıyor bize; çünkü yazarın da dediği gibi kendi karanlık dünyamızın baskından kurtulmanın belki de tek ve emin yolu yazmak (ya da genel anlamıyla yaratmak).

Tanıtım Yazısından:

“İnsan ruhu mükemmel değil. Hiçbirimizin ruhu salt iyilikten, salt güzellikten, salt yücelikten oluşmuyor; hiç kimse masum değil, hiçbir zaman da değildi. Bakmayın geçmişteki yaşamların daha anlamlı olduğunu söyleyenlere, biz her zaman böyleydik. Şeytan ve melek, cellat ve kurban, kurnaz ve saf, yaratıcı ve yıkıcı, cesur ve korkak…” Ahmet Ümit, romanlarında bir neşter gibi kullandığı kalemini, bu kez derinden etkilendiği yazarların üzerinde gezdiriyor. Dostoyevski’den Sophokles’e, Mevlana’dan Kafka’ya, Orhan Kemal’den Yusuf Atılgan’a… Edebiyatın, insan ruhunda kurgusal bir gezi olduğu gerçeğinden yola çıkan Ümit, Oidupus, Hamlet, Madam Bovary, Dimitri Karamazov, Dracula, İnce Memed, Zebercet ve Frankenstein gibi roman kahramanlarını eksene alarak, insanoğlunun evrensel niteliklerini örten kabuğu soymaya çalışıyor. Eleştiri değil bu yazılar, yazmanın sıkıntı, sevinç ve acılarını bilen birinin yazgıdaşları hakkındaki içten duyguları… Sırrı ve sınırları hiçbir zaman tam açıklanamayacak olan insan ruhunu tanımlama çabası…

The Crucible (Cadı Kazanı)

Yönetmen: Nicholas Hytner
Senaryo: Arthur Miller
Yapım Yılı: 1996, ABD
Oyuncular: Joan Allen, Rachael Bella, Bruce Davison, Daniel Day-Lewis, Karron Graves, Winona Ryder, Paul Scofield, Rob Campbell, Jeffrey Jones, Peter Vaughan

Arthur Miller’ın aynı adlı eserinden sinemaya aktarılan The Crucible 17. yüzyılda Salem kasabasında geçen bir intikam hikayesi. İntikamın baş rol oyuncusu Abigail Williams (Winona Ryder), John Proctor (Daniel Day-Lewis) ile yaşadığı yasak aşkın tutkusundan kurtulmakta zorluk çeken bir genç kızdır. Hikaye onun ve arkadaşlarının ormanda yaptıkları dansın çocuklar üzerindeki olumsuz etkisi (histeri) ile başlar. Yasak olan bir davranışı, yani dans etmeyi, gerçekleştiren ve yakalanan bir grup küçük kız tam anlamıyla toplu bir histeri krizi içerisindedir artık. Bazen kendi istekleri ile bazı durumlarda ise Abigail’in tehditlerine uyarak kasabada sevmedikleri pek çok insanı cadılıkla suçlarlar ve kasabaya gelen dini – hukuk heyeti bir kere cezalandırmaya başladığında artık duramayacaktır.

Bu hikaye, aslında sadece 17. yüzyıla ya da daha eskiye ait bir cadı avını anlatmıyor. İnsanların baskı ve korku altında ne kadar kötüleşebileceklerine ve itaat, uyguculuk (conformity) gibi kavramların ne kadar güçlü olabileceğine iyi bir örnek. Tarihin her noktasında farklı başıklar ve amaçlar altında cadı avları yapılmıştır ve maalesef bundan sonra da yapılacaktır. The Crucible hem bu mekanizmanın nasıl çalıştığını gayet güzel özetliyor, hem de bu baskıya direnmenin yolları hakkında ipuçları veriyor. Zaman zaman arşivden çıkarıp yeniden izlemek isteyeceğiniz bir film.

Filmde, John Proctor rolündeki Daniel Day-Lewis’in muhteşem performansına hayran kalacaksınız.

Salem’de yaşanan Cadı Avı histerisi ile ilgili diğer kaynaklar:
http://www.nationalgeographic.com/salem/
http://www.essortment.com/all/salemwitchhunt_rkto.htm
http://www.gendercide.org/case_witchhunts.html
http://departments.kings.edu/womens_history/witch/
http://en.wikipedia.org/wiki/Witch-hunt