The Outsiders (Dışarıdakiler)

Yönetmen: Francis Ford Coppola
Senaryo: S. E. Hinton (Roman) ve Kathleen Rowell
Yapım Yılı: 1983, ABD
Oyuncular: C. Thomas Howell, Matt Dillon, Ralph Macchio, Patrick Swayze, Rob Lowe, Emilio Estevez, Tom Cruise, Glenn Withrow, Diane Lane, Leif Garrett, Darren Dalton, Michelle Meyrink, Tom Waits,

Bu filmi ilk defa seyrettiğimde (1984 baharı), çok etkilenmiştim. O zaman 15 yaşındaki bir erkeğe hitap edecek her şey filmde vardı. Anlaşılamayan, daha doğrusu hep yanlış anlaşılan, görüntüsü ürkütücü ama kalbi temiz çocuklar, cesaret, kavga, genç kızlar, isyan,… ve daha pek çok özellik filmi en azından o dönemki gençler için bir efsane haline getirmişti. Üstelik, şu anda hepimize tanıdık gelen kadro, filmin çekildiği yıllarda pek de tanıdık aktörlerden oluşmuyordu. Tom Cruise, örneğin, filmde ufacık bir rolü olan kötü dişli bir delikanlı dışında hiçbir şey ifade etmiyordu. Francis Ford Coppola ise hiç duymadığım bir isimdi.

Konu yeterince klişe, yoksul ama gurulu gençler (Greasers) ile sosyetik zenginlerin (The Socials) ufak bir kasabadaki “delikanlılık” savaşının ucu sonunda ölümlerle buluşur. Filmin, genç kızları neredeyse hiç görünmez. Bu açıdan The Outsiders tam bir erkek filmidir. Kadınlar sadece ve sadece anlatının figuranlığını yaparlar, o kadar.

2009 yılında tekrar izlerken, beni eskiden neyin etkilemiş olduğunu çok aradım ama maalesef bulamadım. Galiba bazı filmler sadece ilk seyredildikleri zamanda ve ortamda kilitli kalmalı; yoksa büyü bozuluyor. Ancak yine de Coppola’nın sahne seçimlerindeki ve çekimlerindeki başarıyı görmek için arşive alınacak filmlerden birisi.

IMDB Sayfası

Ferdinando Camon – Ölümsüzlük: Ana İçin Bir Mihrap

2002, KaraKutu Yayınları, 101 s.
Çeviren: Semin Sayıt

101 sayfalık bir kitabın okunup bitmesi neredeyse 1 ayımı aldı. Belki iyi bir zamanda okumadım, belki aklım başka yerlerdeydi bilemiyorum ama hakikaten sonlandırmak için çok gayret ettiğim kitaplardan birisi oldu. Romanın giriş bölümündeki tanıtım yazısında “…Bu roman köy dinselliğinin destanıdır…” yazıyor. Açıkcası bu ifade ilgimi çekti, büyük bir iştahla farklı bir kültürün, farklı bir dünya görüşüne ait destanı okumak için sabırsızlandım. Romanın dili ve tekniği açısından çok bana hitap etmediğinin farkındaydım ama yine de sabırla okudum. Zaman zaman “gereksiz” olarak tanımlayabileceğim tekrarları saymazsam, edebi açıdan etkili bir metin olduğu konusunda kitabın tanıtımı ile hem fikirim. Eşini kaybeden bir adamın, amansız ve biraz da çaresiz mücadelesi kesinlikle okuru etkiliyor ama sanki bir şeyler eksik gibi. Anlatıcıyı (annenin oğlu), olayın gerçek kahramanından (baba) daha fazla tanıyor olmaktan hoşlanmadım belki de. Kitabın garip bir “sıkıcılığı” var; garip diyorum çünkü sizi okumanız konusunda sürekli teşvik ediyor ama okurken pek de haz sağlamıyor.

Köy dinselliğinin destanı” ifadesini de biraz abartılı bulduğumu söylemeliyim. Bir okur olarak köyü daha çok tanımak, dinsel ritüeller hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isterdim. Bunun bir akademik eser olmadığının farkındayım ama yine de bilgi eksikliği okurken beni çok ketledi. Önermek ya da önermemek konusunda kararsız kaldığım ender kitaplardan birisi olarak rafımdaki yerini aldı.

Satın Almak İçin:

Brokeback Mountain (Brokeback Dağı)

Yönetmen: Ang Lee
Senaryo: Annie Proulx ve Larry McMurtry
Yapım Yılı: 2005, ABD
Oyuncular: Heath Ledger, Jake Gyllenhaal, Randy Quaid, Valerie Planche, David Trimble, Victor Reyes, Lachlan Mackintosh, Michelle Williams, Larry Reese, Marty Antonini,…

2005 yılının en sansasyonel filmi kuşkusuz Brokeback Mountain oldu. İki eşcinsel kovboyun romantik ve acıklı hikayesini anlatan film özellikle de genç yaşta hayata veda eden başrol oyuncusu Heath Ledger’in performansıyla da çok konuşuldu. Eşcinsellik teması içeren filmler – pek de şaşırtıcı olmasa gerek – Türkiye’de fazlasıyla tartışılmaz. Sanırım hemen herkes konudan uzak durmak için filmlerin kendisinden de uzak durmayı tercih ediyor. Brokeback Mountain, seyretmeyenler için söyleyelim, romantik bir aşk hikayesinden daha fazla bir şey değil. Aşıkların ikisinin de erkek olması belki sıradanlıktan uzak ama yine de bildik bir aşk hikayesi. Bu açıdan sıkıcı, durağan bir film olarak düşünülebilir. Kalıplar, toplumsal normlar, cinsiyetçilik gibi kavramların incelenmesinde özel bir yaratıcılık göze çarpmıyor ama yine de başarılı. Öte yandan Heath Ledger’in ve Jake Gyllenhaal’in oyunculukları da bir o kadar sıradışı. Heath Ledger, bu konuda birkaç adım önde ve gerçekten onun ölümü sinema dünyası için büyük bir kayıp.

Pornografik eşcinsel şakaları dışında, iki insan arasındaki sevginin nasıl bir şey olabileceğini merak ediyorsanız ve Oscar ödülü alan film müziklerini dinlemek istiyorsanız kaçırmayın.

The Wrestler (Güreşçi)

Yönetmen: Darren Aronofsky
Senaryo: Robert D. Siegel
Yapım Yılı: 2008, ABD
Oyuncular: Mickey Rourke, Marisa Tomei, Evan Rachel Wood, Mark Margololis, Todd Barry, Wass Stevens, Judah Friedlander, Ernest Miller, Dylan Keith Summers, Tommy Farra, Mike Miller, Marcia Jean Kurtz, John D’Leo, Ajay Naidu, Gregg Bello

The Wrestler, 2008 yılının en çok konuşulan filmlerinden birisi oldu. Mickey Rourke’nin artık yaşlanmış bir güreşçiyi (Randy ‘The Ram’ Robinson) canlandırdığı film konusu kadar Rourke’nin dönüşü de sinema çevrelerinde çok konuşuldu. Genel olarak film eleştirmenleri Mickey Rourke ile Randy Ram’in benzerliklerini üzerinde dururken, hemen hepsi bu filmin Mickey Rourke’nin en iyi performansı olduğu konusunda hemfikirler.

Randy Ram, artık orta yaşın üzerinde, kalp sorunları olan, yalnız, yaşlı bir güreşçidir. Buna rağmen ringe çıktığında daha önce yaratmış olduğu efsanenin de sayesinde hala seyircilerin gönlünde that kuran bir adamdır. Randy’nin gerçek yaşam ile ring yaşamı arasındaki geçişleri filmde çok iyi işlenmiş. Özellikle kızı Stephanie (Evan Rachel Wood) ile olan kısa diyalogları ve Randy Ram’in çaresizliği o kadar kuvvetli aktarılıyor ki, diğer bütün şeylerle birleştiğinde yerinizden kalkamadan izliyorsunuz. Film bittiğinde kalkabilir misiniz ondan da emin değilim.

The Wrestler, kuşkusuz Mickey Rourke’nin şimdiye kadar oynadığı filmler arasında açık farkla önde. Son yılın değil, son yılların en iyi filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İyi filmin, iyi oyunculukla mümkün olduğunu gösteren bir başyapıt.

IMDB Sayfası

Nicholas Seare – 1339… ya da Öyle Bir Yıl

1975/2006, E Yayınları, 120 s.
Idefix Tanıtım

1339.. ya da Öyle Bir Yıl: Bir Sokak Satıcıs Adına Apoloji çok ilginç bir masal kitabı. Masal kitabı diyorum çünkü hikayenin anlatıcısı Emekli Profesör Nicholas Seare, öyküyü masal olarak tanımlıyor. Her şeyden önce çok değişik bir anlatıcıya sahip kitap. Karakterlere ya da olaylara müdahale etmiyor ama onun varlığını kitabın her yerinde hissediyorsunuz; bir kere çok iyi bir anlatıcı olduğunu kabul etmemiz lazım ve ikinci olarak dipnotları ile masalın gidişatına katkısı da çok büyük. Anlatıcının aktardığı masalın baş kahramanı Sokak Satıcısı (gerçek adını bilmiyoruz), bir gece arkadaşı filozofla birlikte girdiği evde sabaha kadar gerek ev halkıyla gerekse kendisi ile tartışma yaşar. Ev halkı, sokaktaki diğer herkes gibi ertesi gün kıyametin kopacağına inanmaktadır. O gece, onlar için dua etmekle geçirilmesi gereken son gecedir. Sokak Satıcısınınamacı ise biraz daha farklıdır; aslında hem geceyi geçirmek hem de 3 – 5 altın kazanmak için girdiği evde sadece kendisinin değil, ev halkının da hayatını değiştirecektir. Sokak Satıcısı da aynı anlatıcısı gibi tutkulu ve zekidir. Sözcüklerle oynamayı sever ve kendisine akıllıyım diyen herkesin korkmasını gerektirecek kadar laf ebesidir.

1339.. ya da Öyle Bir Yıl: Bir Sokak Satıcıs Adına Apoloji, karakterlerinin canlılığı ve zekice planlanmış, iğne oyası gibi işlenmiş diyalogları ile bir edebiyat ziyafeti. Okurken hep bu kitabın mutlaka oyunlaştırılması gerektiğini düşündüm; tiyatro sahnesinde görülmeye aday bir eser. Canlı, dinamik ve insani… Ve sıra süprizde. Masalın anlatıcısı, Emekli Profesör Nicholas Seare aslında Rodney W. Whitaker ya da Türkiye’de daha çok bilinen adıyla Trevanian‘dan başkası değil. Mutlaka okunması gereken bir masal.