Kanlı Nigar

Yazan: Sadık Şendil
Yöneten: Kazım Akşar
Oyuncular: Ünsal Coşar, Adviye Öztürk, Erkan Alpago, Mert Tanık, Filiz Yiğitbaşı, Mehtap Öztepe, Yavuz Köken, Ali Fuat Davutoğlu, Mehmet Ali Toklu, Simgem Baykara, Gülnur Korkmaz, Ceyhun Yıldırım, Irmak Ergenoğlu, Zeliha Karakoca, Beril Demir, Pınar Gürkan, Gökçe Demiröz, Gülşah Tarım, Mine Erciyes, Gülden Çelen, Feridun Aydınlı, Ali Şar, Ümit Kiremitçi

Üzerine bir şeyler yazmak için geciktim sanırım, 2008 – 2009 sezonunda ilk seyrettiğim oyun Kanlı Nigar oldu. Uzun süredir tiyatroya gidememişseniz ve kendinize önünüzdeki dönem için bir etkinlik planı yapmışsanız eğer, ilk gittiğiniz oyunun hayati önemi vardır. Öyle ya, ilk gittiğiniz oyun sizi çok sıkarsa yeniden kendinizi tembelliğin o sıcak kollarına teslim edebilirsiniz. Tabii ki ilk gidilecek oyunu Kanlı Nigar olarak seçmek biraz şike içermiyor değil; en azından hikayenin çok iyi olduğunu biliyorsunuz. Tek risk oyuncuların performansı. Oyun Abdi’nin (Ünsal Coşar) bizi hikaye ile tanıştırması ile başlıyor ve onu sık sık anlatıcı olarak görüyoruz oyunda. Hatta zaman zaman seyircilerin arasında, onları, söylenen şarkılara eşlik etmek için cesaretlendirirken izliyoruz. Abdi’yi görür görmez seviyorsunuz, o, artık sizden biri. Nigar rolüyle Adviye Öztürk, tam anlamıyla güçlü, arzulu, aslında bir o kadar da duygusal bir kadını mükemmel canlandırıyor. Aşkından yanan Narçın (Mert Tanık) ve müthiş performansı ile Laz (Mehmet Ali Toklu) size nefes alacak zaman bile vermiyor. Her yönüyle mükemmel bir oyun. Oyun bittiğinde yüzünüzde sıcak bir gülümseme kalıyor.

Orkestranın da hakkını yemeyelim. Mükemmeldiler.

Ahmet Yıldız (Trombon)
Numan Irmak (Kanun)
Ahmet Balamir (Keman)
Fethi Güçer (Klarnet)
Adnan Yıldırım (Trompet)
Fuat Turan (Bateri)
Osman Kurtuluş (Piyano)

Bu yorum, oyunun 9 Ekim 2008 tarihinde Ankara Akün Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Tek Kişilik Şehir

Yazan: Behiç Ak
Yöneten: Serhat Nalbantoğlu
Oyucular: Cüneyt Mete, Devrim Yakut, Benian Dönmez, Merve Gül, Ercan Uğur, Melih Duran

Tepesinden intihar eden insanların atladığı bir gökdelenin alt katındaki küçük ama şık bir restoranda Chat arkadaşını bekleyen Adam’ın hikayesi sahneleniyor bu oyunda. Pek çok ödülü olan bu oyun, yalnızlaştığımız bir dünyada bizi anlatıyor aslında. Dikkatli ve özenli diyaloglar, yormayan bir sahne düzeni ve küçük süprizlerle dolu bu oyundan çok keyif aldım. Tek bir kelime ile tanımlamaya çalıştığımda Tek Kişilik Şehir‘i yaşayan bir oyun olarak niteleyebilirim. Oyuncuların harika performansı ve asıl önemlisi rahatlıkları hemen dikkat çekiyor. Oyunda tek eleştirebileceğim kısım final sahnesinin uzunluğu. Çünkü oldukça vurucu bir final tasarlanmış ancak belki de daha kısa tutulmalı ve finalin lezzeti seyredenleri hareketsiz bırakacak kadar kısa olmalıydı. Kesinlikle görülmesi gereken bir oyun.

Bu yorum, oyunun 29 Ekim 2008 tarihinde Ankara Şinasi Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

A.R.O.G.

Yönetmen: Ali Taner Baltacı – Cem Yılmaz
Senaryo: Cem Yılmaz
Oyuncular: Cem Yılmaz, Özge Özberk, Zafer Algöz, Nil Karaibrahimgil, Özkan Uğur, Ozan Güven, Hasan Kaçan, Ethel Mulinas Araf, Charles Carroll, Rıdvan Dilmen, Metin Keçeci, Raimundo Querido.
Yapım Yılı: 2008

G.O.R.A.nın devam filmi niteliğinde olan A.R.O.G. tam anlamıyla bir hayal kırıklığı. Teknik açıdan ya da oyuncuların genel performansı düşünüldüğünde bu değerlendirme belki çok haksız görülebilir ancak filmin herhangi bir derinliği ya da lgi çekici bir senaryosu maalesef yok. Bildik klişeler, eski filmlere göndermeler ve yine oldukça tanıdık espiriler eşliğinde süren film özellikle final sahnesi ile tam bir hayal kırıklığı. Basında A.R.O.G. filminin diğer filmlerden fazlasıyla esinlenmiş olduğu iddiası ortaya atıldı ama benim takip ettiğim kadarıyla hiç kimse final sahnesindeki esinlenmenin etik kuralları biraz aştığını fark etmedi. İyiler ve kötüler arasındaki futbol karşılaşması yıllar önce Nike firması tarafından kullanıldı. Filmde bu sahnenin içine Rıdvan Dilmen’i koymak dışında pek bir orijinallik göze çarpmıyor maalesef. Rahatsız edici bir benzerlik var.

Kuvvetli kadronun da iyi kullanılamadığını düşünenlerdenim. Cem Yılmaz filmde o kadar çok oynamak istemiş ki diğer oyuncular sadece fonda duruyor gibi bir izlenim ediniyorsunuz. Bir Pazar günü evde seyretmek için hoş bir film ama onun dışında vasatı aşamıyor.

A.R.O.G. Resmi İnternet Sitesi
IMDB Sayfası

Cem Yılmaz’ın esinlendiği Nike reklamı:

Nike – Good and Evil

İhanet

Yazan: Mario Fratti
Çeviren: Özcan Öner
Yöneten: Yunus Emre Bozdoğan
Oyuncular: Özlem Ersönmez, Mithat Erdemli, Erdinç Gülener

Değişik bir kurguya sahip olan İhanet Diana, Warren ve Kirk arasındaki gerilim dolu ilişkiyi anlatan bir oyun. İzlemeyi düşünenler olabileceği için kurgu hakkında ipucu vermek ve süprizler bozmak istemiyorum ancak oyuncuların performanslarının görülmeye değer olduğunu bilmenizi isterim. Her üç oyuncu da kendi rollerini o kadar doğal oynuyorlar ki, rol yaptıklarından emin olamıyorsunuz. Sadece diyalogların değil, mimiklerin ve vücut hareketlerinin de tiyatroda ne kadar önemli olabileceğini hissediyorsunuz. Üçü de aynı anda sahnede olduklarında hangisini takip edeceğinizi şaşırıyorsunuz. Dinamik, şaşırtıcı ve her anı heyecan dolu bir performans seyretmek istiyorsanız kesinlikle kaçırmamanız gereken bir oyun.

Tiyatro sanatçılarının sesleri her zaman etkilidir; bu kural bu oyunda da değişmiyor. Özellikle Özlem Ersönmez’in ses rengi mükemmel.

Bu yorum oyunun 16 Aralık 2008 tarihinde Ankara Şinasi Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Öylesine Bir Dinleti

Yazan: Murat Göksu
Yöneten: Murat Göksu
Piyanist: Aylin Özuğur
Oyuncular: Murat Akar (aktör), Tuğba Mankal (soprano), Bilge Yılmaz (mezzo soprano), Murat Karahan (tenor), Yaşar Barış Çark (tenor), İnanç Makinel (bariton), Özgür Savaş Gençtürk (bas), Cem Beran Sertkaya (bas).


Gelin.
İsterseniz eleştirin,
Ama mutlaka izleyin,
Çoksesli yaşamak adına,
Hepinizi operaya bekliyoruz.
Yalnızca operaya da değil,
Baleye, tiyatroya, konserlere, müzelere, sergilere, kitaba, kültüre davet ediyoruz.
Gelin olur mu?

Öylesine Bir Dinleti bu mesajla başlayan bir müzikli oyun. Murat Göksu’nun da belirttiği gibi amaç sanatla ama özellikle de opera ile bir tanışıklık sağlamak. Oyunda Carmina Burana‘dan, Beyaz Giyme Toz Olur‘a kadar zengin bir yelpaze içinde opera ve opera sanatçılarıyla tanışma imkanı buluyoruz. Tadımlık aryalar ve Ali Baba Kırk Haremiler’i bize merak ettiren ufak bölümler birbirlerine çok iyi uyum sağlamış. Cem Baran Sertkaya’nın sazı ve Murat Karahan’ın udu da hepsinin üzerine lezzet katıyor. Aslında söylenecek çok fazla şey var oyun hakkında; kesinlikle çok etkileyici. Operadan asla hoşlanmayacağını iddia eden arkadaşlarınızı götürmeniz gereken bir oyun. İnanılmaz derecede keyifli.

Bu aradada tenor Murat Karahan’ın bu genç yaşta kendi seyircisini yarattığını söylemek lazım. Daha önce de dinlemeve izleme şansını bulduğum Murat Karahan nefis bir ses rengine sahip. Uzun yıllar adından söz ettireceğe benziyor.

İlginç bir olayı da sizlerle paylaşmak isterim. Oyunun açılış saatini beklerken, oyun hakkında bilgi almaya gelen 65 – 70 yaşlarında muhtemelen İngiliz bir sanatsevere gözümüz takıldı. Orada bulunan seyircilerden bir hanım kendisine İngilizce olarak oyun hakkında bilgi verdi, oyunu tanıttı. Bu sırada biletleri ayarlayan görevliler boş yer olduğunu söyleyince, kendisine bilgi veren hanım da bu bilgiyi İngiliz sanatsevere hemen aktardı. Ancak kendisi, kıyafetinin uygun olmadığını, kravatı bulunmadığını belirtince tercüme yapan bayan hemen onu rahatlattı ve kıyafetinin gayet de uygun olduğuna ikna etti. Adam “ok” dedi ve bilet almak için elini cüzdanına attı bu sefer de görevliler, hanıma dönerek “lütfen kendisine söyleyin para vermesine gerek yok, bizim misafirimiz olsun” deyince o soğuk Ankara gecesinde bir anda her yer sıcacık oldu gibi geldi bana. Her fırsatta sanatın içine tükürmekle övünen siyasetçilerin olduğu bir ülkede yaşadığımı bir an için unuttum.

Bu yorum oyunun 23 Aralık 2008 tarihinde Ankara Operet Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.