Fernando Pessoa – Anarşist Banker

Orjinal ismi: Banqueiro Anarquista
Çeviri: Işık Ergüden
2006, Can Yayınları, 88 s. (İlk Basım: 1922)
Idefix Tanıtımı

Anarşizm üzerine ilginç bir diyalog. Bir banker olarak çalışmanın, anarşist felsefeye uygun olduğunu iddia eden bir adamın zeki ve ilgi çekici savunmasını okuyoruz bu kitapta. Kendi felsefesini dünyaya egemen kılmaz isterken aynı zamanda zorbalıktan da kaçmaya çalışan bir ahlak anlayışı ile, bireysel, politik ve hakikaten zekice kurgulanmış bir duruş. Anarşist Banker, bu nedenle oldukça ilginç bir kitap. Hem hikayenin çıkarımları hem de edebi metin olarak kullandığı strateji bir anda kendisine esir ediyor okuyanı. Çok sürükleyici ya da merak uyandırıcı olduğunu söyleyemem ancak kurgu ve diyalogların soluksuz akışı yeterince vurucu. Tabii yeri gelmişken, hatasız çevirisi için Işık Ergüden’e de teşekkür etmeden geçmeyelim.

Fernando Pesso hakkında bilgi için…

Yeraltından Notlar

Yazan: F. Dostoyevski
Çeviren: Mehmet Özgül
Uyarlayan / Rejisör: Özgür Yalım
Oyuncular: Payidar Tüfekçioğlu, Alptekin Serdengeçti, Ömer Hüsnü Turat, Saydam Yeniay, Ali Fuat Çimen, Tayfun Savlıoğlu, Ayhan Anıl, Tuna Öztunç, Rezzak Aklar, Ezgi Çelik, Seyhan Zemberek, Sadık Takır, A. Tefik Hiçylmaz, Hande Gürak, Nevşim Erzat, Yıldız Durucan, Gözde Okur

“… Bu notlar da, bunların yazarı da besbelli hayal ürünüdür. Bununla birlikte, toplumumuzun durumunu, yapısını göz önüne alacak olursak, bu notların yazarı gibi kişilerin aramızda bulunmasının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu kabul ederiz. Benim bütün istediğim, pek yakın bir zaman öncesinin tiplerinden birini herkesin gözü önüne daha açık olarak sermektir. Bu tip, henüz tükenmemiş kuşağın bir temsilcisidir. “Yeraltı” adını verdiğimiz bölümde bu kişi kendisini, düşüncelerini açıklamakta; sanki bununla toplumumuzda niçin bulunduğunu, bulunmasının neden kaçınılmaz olduğunu söylemek istemektedir. İkinci bölüm ise bu kişinin yaşamındaki birkaç olayı anlatan gerçek anılardır…”

Büyük bir yazar, Fyodor Dostoyevski… büyük bir eser, Yeraltından Notlar… ve oyunda her saniye devleşen büyük bir tiyatrocu Payidar Tüfekçioğlu. Her şeye saldıran Bay X’in hikayesi her ne kadar farklı oyuncularla da desteklense de aslında tek kişilik bir oyun modunda. Bu nedenle oldukça zor ve riskli. Payidar Tüfekçioğlu’nun yaklaşık 2 saatlik kayıpsız performansı izlemeye değer. Dostoyevski’nin o varoluşu sorgulayan, sert ve zengin üslubu oyunda da çok net bir biçimde kendisini gösteriyor. Bay X’i izlerken onun bir zavallı mı yoksa kahraman mı olduğu konusunda açmaza düşüyoruz. Kesinlikle çok zengin bir karakter Bay X; izlemelisiniz.

Bu yorum, oyunun 16 Ekim 2008 tarihinde Ankara Çayyolu Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Petra Berger – Here and Now

Petra Berger, belki de benim ilgi alanıma girdiği için öyle düşünüyorum, yaşam – varoluş – ölüm üçgenini çağrıştıran eserlerle karşımıza çıkıyor hep. Sözlerini anlamadığım (örn., İtalyanca) eserlerde bile hissettirebiliyor bunu. Sanırım ses rengi ve bu renge eşlik eden müzik ister istemez yaşam kokuyor. Zaman zaman içinde İrlanda – İskoçya ezgilerini andıran notaların da birleşimi ile You Raise Me Up‘da olduğu gibi sonsuzluk içinde bir yolculuk başlıyor.

Albüm Within Temptations grubunun klavyecisi Martijn Spierenurg tarafından yazılmış olan In Your Eyes ile başlıyor. Petra Berger’i daha önce dinlediyseniz beklentinize karşılık veren yumuşak bir melodiye ve hüzünlü sözlere kaptırıyorsunuz kendinizi. Parça, albümün geri kalanı hakkında da bilgi veriyor. İkinci parça Conta Sempre Su Di Me tanıdık melodisiyle klasik bir şarkı gibi görünebilir ancak albümde ilk defa seslendiriliyor. If Came the Hour için de benzer şeyleri söylemek mümkün; daha önce enstrumental olarak duyduğumuz parça bu sefer sözleri ile birlikte karşımızda.

Albüme adına veren Here and Now yüksek sesle dinlemeyi isteyeceğiniz bir parça. Klasik bir Petra Berger performansı… mükemmel.

Here and Now

Feel deep within your sense of being
See your own true self awakening
Be where you are right now, the present moment holds the key
Don’t keep the past alive, allow the now to be
Eternally…

The time is here and now, the moment sets you free
We step into a timeless state, into eternity
We’re here to celebrate, let’s make a solumn vow
The time and place is here and now..

See how the light defeats the darkness
Feel it’s warming touch and tenderness
Surrender to the now, become aware of who you are
Don’t wait for more to come, allow the now to be
Eternally…

Petra Berger daha fazla bilgi için:

http://www.petraberger.nl/
http://www.petrabergerfan.net/index2.php

Kırmızı Ev

Yazan: Leyla Çolakoğlu ve Eda Alanson
Yöneten: Gürçil Çeliktaş
Oyuncular: Leyla Çolakoğlu, Nilgün Bilsel Demireller, Aykut Çınar, Çiğdem Önol, Müjde Çeliktaş, Hale Alanson, Deva Çolakoğlu, Murat Karahan, Cevat Aydemir, Olça Kuntasal, Arsen Turgut, Oğuz Sırmalı, Attila Demircioğlu, Barış Yanç, Armağan Davran, Oliver Spence, Öykü Elat, Burcu Altınel

Hayat bir gündür; o da bugündür.

Ne kadar da anlamlı bir cümle aslında. Bazen slogan gibi söylediğimiz cümlelerin gerçek anlamları üzerinde zaman harcadığımızda, içimizdeki kaygı daha da artıyor sanki. Ölü Ozanlar Derneği‘nin ölümsüz sahnesindeki Carpe Diem (hayatını yaşa) diyaloğunu seyredenler hatırlayacaktır mutlaka. Hayatı yaşamak, varolmak söylerken kolay yaşarken zor.

Kırmızı Ev bize bunu anlatma iddiasında olan bir müzikli oyun. Operaya yabancı olanlara onu sevdirme misyonu taşıdığı da çok açık ve bunu da iyi yapıyor. İnternette farklı blog sayfalarında bu oyunun içinde pek de tutarlı olmadığı ve kopuk sahnelerden oluştuğu eleştirilerini okudum. Aslında tamamen haksızlar diyemem; çünkü oyunun olması beklenen carpe diem hikayesi yok. Hakikaten biraz parça parça sahnelerden oluşuyor izlenimi veriyor. Belki de bunun en önemli nedeni bütün sahneleri kullanmak istemeleri, kıyamamaları olmuş. Mme. Tresor’un (Leyla Çolakoğlu) kendisi ile hesaplaşması ayrı bir hikaye, Robert (Murat Karahan) ile Mirala’nın (Arsen Turgut)aşkı tamamen farklı bir hikaye… ve daha onlarca küçük hikaye barınıyor oyunun içinde. Müzikler, danslar ve şarkılar sizi kendinizde geçirmeye yetiyor. Sadece bunun için bile seyredilmesi lazım diye düşünüyorum.

Nilgün Bilsel Demireller ve Armağan Davran dansları ile, Murat Karahan güzel ve güçlü Show Must Go On yorumu ile, Arsen Turgut etkileyici sesi ile ön plana çıkıyorlar oyunda.

Evet… biraz kopukluk var ama yine de kaçırmayın.

Murat Karahan ve Arsen Turgut’un Portrait of Love düeti tek kelime ile mükemmeldi. Bunu eklemeden geçmek istemedim.

Bu yorum, oyunun 31 Ekim 2008 tarihinde Ankara Çayyolu Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Suçlu Yürekler

Yazan: Beth Henley
Çeviren: Aclan Büyüktürkoğlu
Yöneten: Aclan Büyüktürkoğlu
Oyuncular: İpek Çeken, Serpil Gül, Adnan Erbaş, Elvin Beşikçioğlu, Berna Konur, Eren Onay

Size hiç oldu mu bilmiyorum. Bazen gördüklerinizden o kadar çok etkilenirsiniz ki, bir müddet hiçbir şey yapmadan o anın tadını çıkarmak istersiniz. Suçlu Yürekler bittiğinde ben de tam olarak öyleydim. Oyuncuların performansı beni o kadar çok etkilemişti ki, ayağa kalkıp alkışlayamadım bile. Sadece bir müddet daha o koltukta oturup dinle(n)mek istedim.

Birbirinden farklı üç kız kardeşin, birbirlerinin hayatlarına dokunmasını, yaşadıkları sorunları, çıkmazları, beklentileri zaman zaman alaycı, zaman zaman komik bir dilde anlatan bir oyun Suçu Yürekler. Kardeş olmak daha iyi nasıl anlatılırdı bilemiyorum. Her ne kadar ana konu tek tek bu kız kardeşlerinin yaşadıkları olsa da, onların sahnede aynı anda olmasının gücü seyircilere kadar geliyor. Oyunun en can alıcı bölümü, onlar küçükken intihar eden annelerinin neden kedisini de öldürdüğünü anladıkları sahne. Çok gerçekçi, çok dokunaklı ve çok doğru. Oyuncular hakkında tek bir kelime bile söyleyemeyeceğim. 2008 yılı içerisinde seyrettiğim en iyi performanstı. Her biri tek tek mükemmeldiler. Kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun.

Bu yorum, oyunun 13 Kasım 2008 tarihinde Ankara Şinasi Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.