Ful Yaprakları

Yazan: Civan Canova
Yöneten: Turgay Kantürk
Oyuncular: Özlem Güveli Türker, Özden Çiftçi, Musa Uzunlar

2009 yılında seyretme şansı bulduğu ilk oyun Ful Yaprakları oldu. Aslında oyunlara gitmeden önce çok kısa da olsa haklarında bilgi edinmeye çalıyorum ancak bu sefer yoğun bir temponun arasından hiçbir şey beklemeden ve hiçbir bilgim olmadan Ful Yaprakları‘nı seyretmeye gittim. Öyle ki, Ful Yaprakları ne demek onu bile bilmiyordum. Beklentisiz gidilen oyunların yarattığı etki çok farklı olabiliyor tabii ki; bu oyun ise sahne düzeninden, Power Point uygulamalarının şıklığına ve kurgunun ilginçliğine kadar farklı bölümlerde olumlu etki yarattı bende. Oyunun pek çok bölümünde, etkileyici anlatımlar ve davranışsal tepkiler var. Henüz seyretmenler için süprizleri bozmak istemediğim için ayrıntılı bilgi veremiyorum ancak doğum sırasında ölen bir annenin çocuğu olmak ve yaşgünün aynı zamanda annesinin ölüm yıldönümü olması, bu basit gerçek bile üzerinde düşündüğümüzde yeterince korkunç olabiliyor. Oyunun geneline hakim olan hüzünlü yapı, gerginliğin üst noktalarında zaman zaman yerini mizaha bırakarak seyircileri rahatlatıyor. Fowles, Fransız Teğmenin Kadını kitabında bir pencereden kendi romanına bakar; biz okuyucular da onun romanın içine girişine tanık oluruz. Ful Yaprakları‘nda da Civan Canova aynı deneysel etkiyi uyguluyor çok küçük bir bölümde. Bence oldukça şık, tabii daha önce benzer bir örneğini görmeseydim sanırım daha çok etkilenirdim.

Oyuncuların performansına diyecek yok. Özellikle Musa Uzunlar tam anlamıyla yaşıyor sahnede. Tek sorun ara sıra seyirciye arkasını döndüğünde ve oyun gereği kısık sesle konuştuğunda ne dediğini duymak için çok dikkatli olmak zorunda kalıyorsunuz. Onun dışında oyunun tamamı kusursuz.

Bu arada ful yapraklarının ne olduğunu merak ediyorsanız:

http://agaclar.net/forum/showthread.php?t=1270

Bu yorum, oyunun 15 Ocak 2009 tarihinde Ankara Şinasi Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Yeraltından Notlar

Yazan: F. Dostoyevski
Çeviren: Mehmet Özgül
Uyarlayan / Rejisör: Özgür Yalım
Oyuncular: Payidar Tüfekçioğlu, Alptekin Serdengeçti, Ömer Hüsnü Turat, Saydam Yeniay, Ali Fuat Çimen, Tayfun Savlıoğlu, Ayhan Anıl, Tuna Öztunç, Rezzak Aklar, Ezgi Çelik, Seyhan Zemberek, Sadık Takır, A. Tefik Hiçylmaz, Hande Gürak, Nevşim Erzat, Yıldız Durucan, Gözde Okur

“… Bu notlar da, bunların yazarı da besbelli hayal ürünüdür. Bununla birlikte, toplumumuzun durumunu, yapısını göz önüne alacak olursak, bu notların yazarı gibi kişilerin aramızda bulunmasının yalnızca mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğunu kabul ederiz. Benim bütün istediğim, pek yakın bir zaman öncesinin tiplerinden birini herkesin gözü önüne daha açık olarak sermektir. Bu tip, henüz tükenmemiş kuşağın bir temsilcisidir. “Yeraltı” adını verdiğimiz bölümde bu kişi kendisini, düşüncelerini açıklamakta; sanki bununla toplumumuzda niçin bulunduğunu, bulunmasının neden kaçınılmaz olduğunu söylemek istemektedir. İkinci bölüm ise bu kişinin yaşamındaki birkaç olayı anlatan gerçek anılardır…”

Büyük bir yazar, Fyodor Dostoyevski… büyük bir eser, Yeraltından Notlar… ve oyunda her saniye devleşen büyük bir tiyatrocu Payidar Tüfekçioğlu. Her şeye saldıran Bay X’in hikayesi her ne kadar farklı oyuncularla da desteklense de aslında tek kişilik bir oyun modunda. Bu nedenle oldukça zor ve riskli. Payidar Tüfekçioğlu’nun yaklaşık 2 saatlik kayıpsız performansı izlemeye değer. Dostoyevski’nin o varoluşu sorgulayan, sert ve zengin üslubu oyunda da çok net bir biçimde kendisini gösteriyor. Bay X’i izlerken onun bir zavallı mı yoksa kahraman mı olduğu konusunda açmaza düşüyoruz. Kesinlikle çok zengin bir karakter Bay X; izlemelisiniz.

Bu yorum, oyunun 16 Ekim 2008 tarihinde Ankara Çayyolu Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Kırmızı Ev

Yazan: Leyla Çolakoğlu ve Eda Alanson
Yöneten: Gürçil Çeliktaş
Oyuncular: Leyla Çolakoğlu, Nilgün Bilsel Demireller, Aykut Çınar, Çiğdem Önol, Müjde Çeliktaş, Hale Alanson, Deva Çolakoğlu, Murat Karahan, Cevat Aydemir, Olça Kuntasal, Arsen Turgut, Oğuz Sırmalı, Attila Demircioğlu, Barış Yanç, Armağan Davran, Oliver Spence, Öykü Elat, Burcu Altınel

Hayat bir gündür; o da bugündür.

Ne kadar da anlamlı bir cümle aslında. Bazen slogan gibi söylediğimiz cümlelerin gerçek anlamları üzerinde zaman harcadığımızda, içimizdeki kaygı daha da artıyor sanki. Ölü Ozanlar Derneği‘nin ölümsüz sahnesindeki Carpe Diem (hayatını yaşa) diyaloğunu seyredenler hatırlayacaktır mutlaka. Hayatı yaşamak, varolmak söylerken kolay yaşarken zor.

Kırmızı Ev bize bunu anlatma iddiasında olan bir müzikli oyun. Operaya yabancı olanlara onu sevdirme misyonu taşıdığı da çok açık ve bunu da iyi yapıyor. İnternette farklı blog sayfalarında bu oyunun içinde pek de tutarlı olmadığı ve kopuk sahnelerden oluştuğu eleştirilerini okudum. Aslında tamamen haksızlar diyemem; çünkü oyunun olması beklenen carpe diem hikayesi yok. Hakikaten biraz parça parça sahnelerden oluşuyor izlenimi veriyor. Belki de bunun en önemli nedeni bütün sahneleri kullanmak istemeleri, kıyamamaları olmuş. Mme. Tresor’un (Leyla Çolakoğlu) kendisi ile hesaplaşması ayrı bir hikaye, Robert (Murat Karahan) ile Mirala’nın (Arsen Turgut)aşkı tamamen farklı bir hikaye… ve daha onlarca küçük hikaye barınıyor oyunun içinde. Müzikler, danslar ve şarkılar sizi kendinizde geçirmeye yetiyor. Sadece bunun için bile seyredilmesi lazım diye düşünüyorum.

Nilgün Bilsel Demireller ve Armağan Davran dansları ile, Murat Karahan güzel ve güçlü Show Must Go On yorumu ile, Arsen Turgut etkileyici sesi ile ön plana çıkıyorlar oyunda.

Evet… biraz kopukluk var ama yine de kaçırmayın.

Murat Karahan ve Arsen Turgut’un Portrait of Love düeti tek kelime ile mükemmeldi. Bunu eklemeden geçmek istemedim.

Bu yorum, oyunun 31 Ekim 2008 tarihinde Ankara Çayyolu Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Suçlu Yürekler

Yazan: Beth Henley
Çeviren: Aclan Büyüktürkoğlu
Yöneten: Aclan Büyüktürkoğlu
Oyuncular: İpek Çeken, Serpil Gül, Adnan Erbaş, Elvin Beşikçioğlu, Berna Konur, Eren Onay

Size hiç oldu mu bilmiyorum. Bazen gördüklerinizden o kadar çok etkilenirsiniz ki, bir müddet hiçbir şey yapmadan o anın tadını çıkarmak istersiniz. Suçlu Yürekler bittiğinde ben de tam olarak öyleydim. Oyuncuların performansı beni o kadar çok etkilemişti ki, ayağa kalkıp alkışlayamadım bile. Sadece bir müddet daha o koltukta oturup dinle(n)mek istedim.

Birbirinden farklı üç kız kardeşin, birbirlerinin hayatlarına dokunmasını, yaşadıkları sorunları, çıkmazları, beklentileri zaman zaman alaycı, zaman zaman komik bir dilde anlatan bir oyun Suçu Yürekler. Kardeş olmak daha iyi nasıl anlatılırdı bilemiyorum. Her ne kadar ana konu tek tek bu kız kardeşlerinin yaşadıkları olsa da, onların sahnede aynı anda olmasının gücü seyircilere kadar geliyor. Oyunun en can alıcı bölümü, onlar küçükken intihar eden annelerinin neden kedisini de öldürdüğünü anladıkları sahne. Çok gerçekçi, çok dokunaklı ve çok doğru. Oyuncular hakkında tek bir kelime bile söyleyemeyeceğim. 2008 yılı içerisinde seyrettiğim en iyi performanstı. Her biri tek tek mükemmeldiler. Kesinlikle izlenmesi gereken bir oyun.

Bu yorum, oyunun 13 Kasım 2008 tarihinde Ankara Şinasi Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.

Kanlı Nigar

Yazan: Sadık Şendil
Yöneten: Kazım Akşar
Oyuncular: Ünsal Coşar, Adviye Öztürk, Erkan Alpago, Mert Tanık, Filiz Yiğitbaşı, Mehtap Öztepe, Yavuz Köken, Ali Fuat Davutoğlu, Mehmet Ali Toklu, Simgem Baykara, Gülnur Korkmaz, Ceyhun Yıldırım, Irmak Ergenoğlu, Zeliha Karakoca, Beril Demir, Pınar Gürkan, Gökçe Demiröz, Gülşah Tarım, Mine Erciyes, Gülden Çelen, Feridun Aydınlı, Ali Şar, Ümit Kiremitçi

Üzerine bir şeyler yazmak için geciktim sanırım, 2008 – 2009 sezonunda ilk seyrettiğim oyun Kanlı Nigar oldu. Uzun süredir tiyatroya gidememişseniz ve kendinize önünüzdeki dönem için bir etkinlik planı yapmışsanız eğer, ilk gittiğiniz oyunun hayati önemi vardır. Öyle ya, ilk gittiğiniz oyun sizi çok sıkarsa yeniden kendinizi tembelliğin o sıcak kollarına teslim edebilirsiniz. Tabii ki ilk gidilecek oyunu Kanlı Nigar olarak seçmek biraz şike içermiyor değil; en azından hikayenin çok iyi olduğunu biliyorsunuz. Tek risk oyuncuların performansı. Oyun Abdi’nin (Ünsal Coşar) bizi hikaye ile tanıştırması ile başlıyor ve onu sık sık anlatıcı olarak görüyoruz oyunda. Hatta zaman zaman seyircilerin arasında, onları, söylenen şarkılara eşlik etmek için cesaretlendirirken izliyoruz. Abdi’yi görür görmez seviyorsunuz, o, artık sizden biri. Nigar rolüyle Adviye Öztürk, tam anlamıyla güçlü, arzulu, aslında bir o kadar da duygusal bir kadını mükemmel canlandırıyor. Aşkından yanan Narçın (Mert Tanık) ve müthiş performansı ile Laz (Mehmet Ali Toklu) size nefes alacak zaman bile vermiyor. Her yönüyle mükemmel bir oyun. Oyun bittiğinde yüzünüzde sıcak bir gülümseme kalıyor.

Orkestranın da hakkını yemeyelim. Mükemmeldiler.

Ahmet Yıldız (Trombon)
Numan Irmak (Kanun)
Ahmet Balamir (Keman)
Fethi Güçer (Klarnet)
Adnan Yıldırım (Trompet)
Fuat Turan (Bateri)
Osman Kurtuluş (Piyano)

Bu yorum, oyunun 9 Ekim 2008 tarihinde Ankara Akün Sahnesi’ndeki temsili referans alınarak yapılmıştır.