[REC]

Yönetmen: Jaume Balaguero ve Paco Plaza
Senaryo: Jaume Balaguero, Luis Berdejo ve Paco Plaza
Yapım Yılı: 2007, İspanya
Oynayanlar: Manuela Velasco, Ferran Terraza, Jorge Serrano, Pablo Rosso, David Vert, Vicente Gil, Martha Carbonell, Carlos Vicente, Maria Terasa Ortega, Manuel Bronchud, Akemi Goto, Chen Min Kao, Maria Lanau, Claudia Font, Carlos Lasarte,

İnternet üzerinde hakkında hem olumlu hem de olumsuz eleştiriler bulabileceğiniz bir korku filmi [REC]. Daha önce Blair Cadısı filminde de denenen seyyar kamera çekimi ile hem sıradışı bir deneyim yaşatıyor hem de korku / gerilim unsurları ustaca kullanıyor. Filmin son sahnelerine kadar heyecan üst düzeyde. Filmin başında, bir TV spikerinin itfayecilerin hayatını yarı belgesel şekilde anlatmak amacıyla, kameraman arkadaşı ile birlikte şehrin itfaye merkezine gittiğini görüyoruz. Daha sonra gelen bir ihbarı değerlendiren ekipler, bizim kahramanlarımızla birlikte bir apartmana giderler ve ondan sonra her şey gerçeküstü bir hal alır.

Gerilim çok iyi işlenmiş. Hem sıradışı çekimler hem de sıradışı konusu ile son yılların en önemli korku / gerilim filmlerinden birisi olmaya adaymış. Adaymış diyorum çünkü korku filmlerin klasik sorunu olan “son sahnelerde saçmalamalar” bu film için de geçerli ve oyunculuklar maalesef vasatın üzerine çıkamıyor. Bu güzel senaryonun harcanmış olduğunu düşünüyorum. Ancak yine de korku filmi sevenler zevkle izleyebilirler çünkü pek çok korku filmine nazaran daha etkili ve yaratıcı.

IMDB Sayfası

Lost in Translation (Bir Konuşabilse)

Yönetmen: Sofia Coppola
Senaryo: Sofia Coppola
Yapım Yılı: 2003, ABD
Oynayanlar: Scarlett Johansson, Bill Murray, Akiko Takeshita, Kazuyoshi Minamimagoe, Kazuko Shibata, Take, Ryuichiro Baba, Akira Yamaguchi, Catherine Lambert, François du Bois, Tim Leffman, Gregory Pekar, Richard Allen, Giovanni Ribisi, Diamond Yukai

Lost in Translation gösterime girdiğinde, onun bir “Avrupa Filmi” tarzında sunulacağını düşündüğüm için uzun süre seyretmemiştim. Görsel imgelere verilen önem, az sayıda ve yoğunluktaki diyaloglar ve oyuncu sayısının azlığı düşünüldüğünde pek de haksız sayılmayabilirim. Ancak, fazlasıyla yanıldığım bir nokta vardı ki, o da filmin bu nedenle “kötü” olacağıydı. Bence “kült” olarak kabul edilebilecek bir romantik film. Çok etkileyici.

Filmin üst başlığı (tagline) “Everyone wants to be found. | Herkes bulunmak ister.” Film, kendilerine yabancı bir kültürde, Japonya’da kısa bir süreliğine bulunan farklı kişilerle evli Amerikalı bir kadın ve erkeğin bulunmasını konu ediyor. İlk yarım saatlik bölümde, anlatılanın ne olduğunu ya da filmin ne tarafa gideceğini kestirmekte zorlanıyorsunuz. O dakikalardan itibaren kendinizi filmin içinde, duygusal bir atmosferde, kendisini bulmaya ve de bulunmaya çalışan insanlara seslenmeye çalışırken görüyorsunuz. Bu kadar yavaş bir tempoda, kendisine seyirciyi bu kadar iyi çekebilen film sayısı azdır sanırım. Genelde oynadığı filmleri ve karakterleri beğenmemekle birlikte Bill Murray çok iyi bir seçim olmuş gibi görünüyor. Scarlett Johansson ise çocuksu güzelliği ile yine oynadığı rol için olabilecek en iyi seçimlerden birisi. Bu iki kahraman (Bob Harris ve Charlotte) evliliklerinde ciddi bir sorun yaşamayan ama genel olarak sıkılan bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Bob Harris, ünlü bir Amerikalı aktör olmanın yanı sıra bir eş ve baba olma rollerini de oynayan ve aktörlük dahil bütün bu rollerde pek de aradığını bulamayan orta yaşlı bir adam, Charlotte ise daha genç olmasına rağmen sıkılmaya başlamış bir genç kadın. Her ikisinin yolları Tokyo’da kesişene kadar ne hissettiklerinin farkında değiller.

Bob Harris ve Charlotte arasındaki ilişkiyi aşk olarak tanımlamak ne kadar doğru bilemiyorum. Bu senaryosu ile Oscar kazanan Sofia Coppola, kesinlikle kestirme bir yol tercih etmemiş. Tipik “romantik ilişki” beklentisi bu film için geçerli değil; aşk olmadığını da iddia edemeyeceğiniz ama sanırım içerisinde fiziksel tutkulara yönelik bir şey olmadığı için aşktan da farklı olan romantik bir ilişki tanımlamış. Açıkcası seyrederken sizi sımsıcak saracak bir duyguyu göstermeyi başarmış. Sofia Coppola‘nın ünlü yönetmen Francis Ford Coppola‘nın kızı olduğunu da ekleyelim. Ben filmde yönetmenin iki tercihini çok benimseyemedim: (1) Bob Harris’in oteldeki caz şarkısıcı ile olan tek gecelik ilişkisi çok “kadınsı” bir bakış açısını yansıtıyor gibi geldi bana; sanki Charlotte ile birlikte olamadığı (ya da olamayacağı) için yapmış gibi ve (2) Charlotte’nin fotoğrafçı olan kocası, her nedense Charlotte’nin fotoğrafını bir kere bile çekmedi; amatör bir fotoğrafçı olarak böyle bir modeli es geçmek anlayabildiğim bir şey değil. :)

Sonuç olarak; bu kadar geç izlediğim için üzüldüğüm ama kaçırmadığım için de çok sevindiğim bir film. Arşive alınmalı mı? Mutlaka.

IMDB Sayfası

We’re No Angels (Biz Melek Değiliz)

Yönetmen: Neil Jordan
Senaryo: David Mamet, Albert Husson
Yapım Yılı: 1989, ABD
Oyuncular: Robert De Niro, Sean Penn, Demi Moore, Hoyt Axton, Bruno Kirby, Ray McAnally, James Russo, Wallace Shawn, John C. Reilly, Jay Brazeau, Ken Buhay, Elizabeth Lawrence, Bill Murdoch, Jessica Jickels, Frank C. Turner

Üç önemli oyuncunun (Robert De Niro, Sean Penn ve Demi Moore) hatasız oynadıkları bu film özellikle ilginç ve iyi işlenmiş senaryosu ile ilgi çekiyor. 1989 yapımı bu filmi izlemeyen pek çok kişi olabilir diye düşünüyorum; özellikle De Niro ve Sean Penn hayranlı iki usta aktörün neden “usta” olduklarını bir kere daha seyretme şansına sahip olacaklardır. Hapishaneden şans eseri kaçan ve Kanada sınırını geçmeye çalışan iki mahkum kendilerini gizlemek için rahip kılığına girerler. Dini ritüeller hakkında hiçbir şey bilmemelerine rağmen onların bu “farklı” tavrı bir “tuhaflık” olarak değil daha çok kendilerine özgü bir “yenilikçilik” olarak algılanır. Yönetmen Neil Jordan, hem komediyi hem de trajediyi aynı kare içinde kullanmayı seven bir yönetmen. Bunlara bir de dini bilgiler eklendiğinde filmin ağır havası zaman zaman komedi unsurunu zayıflatıyor ama yine de çok keyifli bir film.

IMDB Sayfası

Twilight Saga: New Moon (Alacakaranlık: Yeni Ay)

Yönetmen: Chris Weitz
Senaryo: Melissa Rosenberg ve Stephenie Meyer
Yapım Yılı: 2009, ABD
Oyuncular: Kristen Stewart, Christina Jastrzembska, Robert Pattinson, Billy Burke, Anna Kendrick, Michael Welch, Justin Chon, Christian Serratos, Taylor Lautner, Ashley Greene, Jackson Rathbone, Russell Roberts, Cam Gigandet, Michael Sheen, Jamie Campbell Bower

Twilight serisinin ilk filmi hakkında yazdığım yorumundan farklı bir şeyler yazmayı çok isterdim. Dünyayı neredeyse kasıp kavuran bu seri, maalesef lise gençlerinin ilgisini çok fazla çekiyor olsa da hem edebiyatta hem de sinemada çok sık işlenen bir konu olan vampirler ve onların dünyaları hakkında farklı, sıradışı, heyecanlandırıcı, yeni bir şey sunmuyor. Kitabını okumadığım için bu vasatlığın gerçek nedeni konusundan emin değilim. Tek bildiğim, yıllar önce sinema salonlarında boy gösteren Dracula, Interview with the Vampire ve Queen of the Damned gibi filmlerin yanında Twilight serisinin ikinci filmi New Moon en az birincisi kadar başarısız.

Bir vampir hikayesinden çok yaramaz lise çocuklarını anlatan bir film edasında olan Twilight‘ı seyretseniz de seyretmeseniz de bir şey kaybetmezsiniz. Vasat filmler rafının iyi örneklerinden birisi.

IMDB Sayfası
Filmin resmi internet sitesi

2012

Yönetmen: Roland Emmerich
Senaryo: Roland Emmerich ve Harald Kloser
Yapım Yılı: 2009, ABD
Oynayanlar: John Cusack, Amanda Peet, Chiwetel Ejiofor, Thandie Newton, Oliver Platt, Thomas McCarthy, Woody Harrelson, Danny Glover, Liam James, Morgan Lily, Zlatko Buric, Beatrice Rosen, Alexandre Haussmann, Philippe Haussmann, Johan Urb

Dünyanın sonunu anlatan bütün filmlerde gereksiz abartılar yaşayacağınız her seferinden hissedersiniz. Bu nedenle, böyle filmleri seyretmeye karar verdiğinizde beklentilerinizi küçük tutmanınızın akılcı olacağının farkındasınızdır. Maya’ların takvimlerine göre 2012 yılında dünyanın sonuna geleceği bilgisi hemen herkesin sahip olduğu bir bilgi ve bunun sinemaya taşınması kadar doğal bir şey olamaz. Felakete (!) 3 yıl kala seyretme şansına sahip olduğumuz bu film için öncelikle ben tek kelimelik yorumumu yapmak isterim: Berbat.

Bilgisayar tabanlı efektler dışında filmden hemen hemen hiçbir şey yok. Hatta, bilgisayar yardımının asgari düzeyde kaldığı sahnelerde (örn., gemiye aralık kalan kapıdan su dolması) amatörlük inanılmaz. Bu kadar para harcanan bir filmin bu kadar kötü olması da sanırım büyük bir başarı olarak tarihe geçecektir. Senaryo içler acısı; her zamanki gibi birdenbire her şeyden anlayan İsviçre çakısı modeli kahramanlar, kendi hayatını hiç önemsemeyen bir ABD başkanı, 1 saat önce kocası ölmesine rağmen, eski kocasının yanında olmasının mutluluğunu yaşayarak onu öpücüklere boğan bir kadına,… daha niceleri. Konunun (dünyanın sonunun gelmesi) abartılı olması filmdeki kişilerin de abartılı olmasını gerektirmiyor aslında ama her nedense bu tür filmlerin en büyük açmazı da bu oluyor. Abartmaya başlayınca duramıyorlar sanırım.

Paranıza yazık, izlemeyin.

IMDB Sayfası
Filmin Resmi İnternet Sitesi